11 Mayıs 2015 Pazartesi

“SÖZ, BAKIŞ, DAVRANIŞ”: UZUN BİR ÖMÜR İÇİN UZUN BİR ELBİSE


“SÖZ, BAKIŞ, DAVRANIŞ”: UZUN BİR ÖMÜR İÇİN UZUN BİR ELBİSE

Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise

“Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise”, başka dünyada yaşayan karakterlerin hayatlarını yazan bir yazarın hayatına sızan bir roman. Fuat’ın romanın başında yazara anlattıkları, onun anlatımıyla bizim okur olarak karşımıza çıkıyor.
Romanı okurken birçok kez aklıma Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Yaz Yağmuru” hikâyesi geldi. Yabancı bir kadına yıllardır birlikteymişçesine hissedilen yakınlık, bedenin her hareketinin, ağızdan çıkan her kelimenin neredeyse kaydedilmeye, hafızada tutulup sonrasında yeniden hatırlanmak için bir yerlerden rahatça çıkabilecek şekilde yerleştirilmesine benzer bir durum, “Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise” romanında da var.
Fuat, uzun zamandır aşık olduğu Lina’yı aslında ilk defa tanıyormuş gibi bir bakışla bakıyor ona her seferinde. Romanın temel düğümlerinin başında bunun geldiğini düşünüyorum. Lina’nın babasının Varlık Vergisi sonucu vergisini ödeyemediğinden Aşkale’ye sürülüp orada zatürreden ölmesinden sonra değişen hayatı, dünyaya bakışı, bir ülkenin kendi içine bakışı, Fuat’ın hayatına bakışı, Seher’in, Ayla’nın Fuat’a ve kendilerine bakışı, Lina’nın etrafına bakışı… Ancak bu bakış, görülenden çok görülmeyen, hayallerle, düşüncelerle beslenmiş bir bakış. Özellikle Fuat ve Lina’nın bakışları, içlerindeki dünyanın dışarıya yansıması şeklinde ortaya çıkıyor. Nitekim bu nokta romanda Lina’nın bedensel ve zihinsel durumuna dair değişiklikler önemli bir ayrıntı oluşturuyor.
Lina, babasının Aşkale’de ölmesinden sonra felç geçiriyor ve üç yıl bu halde kalıyor. Sonrasında bedeni iyileştiğinde ise bu sefer de aklı ona bir oyun oynuyor ve gördüğü herkesi aynı kişi yani Fuat zannetmeye başlıyor; ardından önce kısa sonra uzun süren zihin karışıklıkları yaşıyor. Beden ve aklın bu şekilde hep bir iyileşme süreci içinde olması, neredeyse biri onarılırken diğerinin felç olması hali bakışın nasıl bir onarma/onarılma ve görme/görülme durumunda olduğunu ortaya koyuyor.
Fuat’ın Lina’ya olan aşkında ve Seher’e olan tutkusundaki kendine has özellikler taşıyan bakış, beden/akıl ayrılığı, ama farklılığı değil, öncelikle Lina ile evlenme kararında ortaya çıkıyor. Fuat, Lina’yı ona ulaşmak imkânsız olduğu için sevip arzularken her defasında hayallerinde ve düşüncelerinde ona olan saplantısını beslemek için yeni unsurlar bulmayı ihmal etmiyor. Böylece her durumda kendisi için tutkulu bir hal yaratmayı başarıyor. Lina’da yaşadığı aşktaki bu aklî ve ruhî durum, Seher’de onun bedeninde giderilen tensel zevklere dönüştürülüyor. Seher’de de kendini, düşüncelerini bedenin ona verdiği arzulara hapsetmeye çalışıyor.
Bakışa roman boyunca eşlik eden temel unsur, müzik. Romanımızın başkahramanı bir müzisyen. Hayatının en ince ayrıntılarını çok da tanımadığı bir başka müzisyen Ayla ile paylaşıyor ve karısını, Lina’yı iyileştirmek için kullandığı yöntemler arasında müzik terapisi de var ve tabii ki fizyoterapi de. Biri onun ruhuna diğer ise bedenine hitap ediyor. İki terapi birlikte Lina’yı iyileştiriyor.
Müzik, beden/akıl/ruh ilişkisine paralel bir başka ilişkiyi söz/dil ilişkisini getiriyor. Fuat’ın bakışında hayat, düşüncelerle ve hayallerle, algılarla, algılardan ona kalan gölgelerle beslendiğinden çoğu zaman ağzından çıkan kelimeler ile yüzünün ifadesi ve bakışları birbirinden tamamen farklı şeyler söylüyor. Aynı durum Lina için de geçerli. Böylece bakış/dil arasında tıpkı akıl/beden ayrılığında olduğu gibi bir konum ortaya çıkıyor, daha doğrusu buna bağlantısızlık demek daha doğru. Böylece dil/beden ve bakış bir araya gelip konum alamadığından tutarlı bir davranış da ortaya çıkmıyor. Lina’nın vücudunun parçalanan uzuvları gibi hepsi bir yere dağılıp gidiyorlar. Bu yüzden Lina’da hep bir hareketsizlik var: Önce bedeninde sonra zihninde. Babasının acılarıyla yüzleşmek için onun mezarını bulmaya Aşkale’ye gittiğinde bir rahatlama hissediyor ama kendisini sağaltması imkânsız, çünkü bağlantısız bir şeyi birleştirmek geçici bir çözüm. Asıl bağlantı bulunmadığı sürece bağlantısızlık hep devam edecek. Fuat ve Lina’nın ilişkileri de öyle. Bir arada yaşamalarına rağmen o kadar bağlantısız bir halleri var ki merdivensiz, çok katlı bir eve benziyorlar. Bu sebeple romanda müziğin kişide uyandırdığı izlenimler, duygu durumları cinsellikle paralel olarak bir aktarım şeklinde ortaya çıkıyor, fakat bu aktarımın da bir karşılığı yok. Dolayısıyla müzik bağlantıyı sağlamaya yetmiyor. Bu noktada romanda Varlık Vergisi sebebiyle yaşanan acılara dair göndermelerde de benzer bir durum var. Fuat, Lina’yı ne kadar severse sevsin onun bir Yahudi olduğunu hatırlamaktan zaman zaman kendini alamıyor. Olup bitene karşı olmasına rağmen doğrudan aktif bir hareketine de rastlanmıyor. Sadece rahatsız olduğunu biliyoruz. Anlatısında ülkenin o zamanki halinin acılığı, yaşananların bıraktığı derin travmaya dair izlenimler var, ama bunlar donuk birer manzara gibi. Burada da söz, bakış ve davranış birleşmiyor. Anlatıdan dökülen kelimeler yaşayan değil kadavra halindeki bir bedenden çıkıyormuş gibi bir izlenim halinde. Bu, romanın üslubunu da etkiliyor. İmgeler, betimlemeler bol miktarda kullanılıyor. Bir şeyi anlatmak için başka birçok yol bulunuyor. Başka hikâyeler, başka hayatlar….
 Romanın birçok yerinde Fuat’ın kendi hayatı üzerine düşünmesi söz konusu. Bu tefekkür hali onu yaşadığı hayatın dışına fırlatıyor. Fakat kendine dışarıdan bakmak yerine içeride kalmayı hatta mümkünse daha fazla dibe gömülmeyi tercih ediyor. Bu yüzden dışarıda olup biten de çoğu zaman sır olarak kalıyor. Örneğin Seher’in hayatının gerçek yüzünü, Lina’nın babasının Aşkale’ye nasıl gittiğini, Ayla’nın hayatının içyüzünü, Lina’nın evden çıktığında nereye gittiğini… Fuat bunların hiçbirini bilmiyor, göremiyor. Tüm olanları ona başkaları gösteriyor. Ancak başka birisi gerçekliği işaret ettiğinde uykudan uyanır gibi bir hal ortaya çıkıyor. Bir arkadaşı Lina’yı başka bir erkekle gördüğünü söylediğinde bile hemen harekete geçmiyor, önce düşüncelerinde ve hayallerinde ne olup bittiğini kavramaya çalışıyor; ancak sonra karısını takip edip gerçekte ne ile karşılaşacağına odaklanabiliyor. Tam da bu noktada kitabın başındaki Feridüddin-i Attar epigrafı akla geliyor: “Bu dünya benzer söyleyeyim mi?/ İnsanın rüyasında gördüğü şeylere.”
“Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise”, özellikle Doğuya has, gizemli bir anlatı havasına bürünmüş. Anlatı, masal atmosferine dramı eklemiş. Bir de metne yazar, bir nevi anlatıcı ilave edilince birçok oryantalistik öge bir araya gelmiş. Romandaki anlatıyı oluşturan temel unsurlar da bunlar. Masal söze, dram davranışa, bakış anlatıya denk düşüyor gibi, aradaki bağlantıyı sağlayan anlatıcı, perdenin arkasından konuşan bir günümüz yazarı aracılığıyla okura sesleniyor. Böylece rüya/hayat göndermesi bol miktarda yapılıyor. Bunların birçok defa kullanılmış unsurlar olduğunu ise aklımızda tutmamız gerek. Dolayısıyla çok tanıdık bir anlatı başka karakterlerin ağzından bize yeniden anlatılıyor. Bu yeniden anlatışta ülke ve yaşanan acı tecrübeler metaforlarla süsleniyor ama bu da anlatıyı tanıdık kılmaktan uzaklaştırmıyor. Tanıdık olması bir sorun değil tabii ama bu tanıkdıklığı farklı kılan unsurun olmaması bir sorun. Yazarın üslubuna bu ayrılık eklenseydi bağlantısızlıklar da ortadan kalkabilirdi. Yine, Fuat’ın kendisini asmış halde bulduğu marangoz Nedim’i gördüğünde bir ölüm halinin insanda uyandırabileceği soğukkanlılığa da ekleyerek sonrası geleceğini düşünüyoruz, çünkü yazar bize Nedim’in çok acı bir hayatı olduğunu söylüyor, ama gelmiyor, ya da Lina’nın Fuat’ın gözünden bir Yahudi gibi davrandığının anlatıldığı kısımlardaki Hürrem benzetmesi, roman içinde neye denk düşüyor çok açık değil. Burada Fuat hayatını bir başka yazara anlattığı için onun söylemi böyle diye düşünülebilir ama bu, söylemde anlatının bütünü ile uyuşmayan durumlar yaratıyor.

İnan Çetin üslupçu bir yazar. Bu üslubu ince ince işlemeyi seviyor. “Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise”, iyi bir üslupla yazılmış, Doğu’nun birçok yazarına göndermeler yapan bir metin.
Bu yazı için bkz. v  İstanbul Art News (Edebiyat),sayı: 5,  Ocak 2015, s. 27.
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder