11 Mayıs 2015 Pazartesi

Fotoğraf Makinesinin Kadrajında Hayatlar: Masumlar -Burhan Sönmez'in Masumlar Romanı Üzerine-


Fotoğraf Makinesinin Kadrajında Hayatlar: Masumlar


“Masumlar”, birçok hayatı, birçok mekânı, hikâyeyi birbirine kesişir şekilde anlatan bir roman. Sanki bir yolun başındasınız da o yoldan, yani sizin bulunduğunuz yoldan başka başka kişilerin bazen karşılaşarak bazen de hiç birbirlerinin farkına bile varmadan geçtikleri bir hikâyeler toplamı. Ortak olan ise yolun başındaki siz, yani anlatıcı.
Romanın temel çatısını oluşturan bu kesişme, anlatıcının kurguyu oluştururken iki şekilde işini kolaylaştırıyor. İlkinde farklı ülkelerde ama aynı hayatın farklı izdüşümlerini yaşamak ikincisinde ise bir hikâyedeki ayrıntının diğer hikâyede açığa çıkması. Örneğin Pençeyüzlü Kadın’ın ikiz kızları kaybolduğunda aslında birini öldürmüş olan Koca İsmail’in mezar başında kızlarla oynarken gördüğü Ferman’ın başına neler geldiği gibi. Böylece karakterlerin hayat hikâyeleri üzerinden kurulu Haymana Ovası’nda geçen anlatı ile Cambridge’de karşılaşan ama aslında aynı öze, Doğuya ait iki insanın birbirlerini tamamlayan aşk hikâyesi, ve tabii onların aşk hikâyesi içinde başka başka karakterlerin hikâyeleri birbirine bağlanıyor. Her iki farklı düzlemdeki anlatıyı bağlayan ise sembolleşmiş unsurlar. Örneğin Brani Tawo’nun annesinden kalma gül desenli aynasıyla, Feruhzed’in gül desenli sır kitabı; boz ayı dövmesiyle Haymana Ovası’nda yavrularını kaybeden Boz ayı gibi. Bunlar sembolleşerek anlatıdaki köprüleri atıp kurgudaki bütünlüğü sağlıyor. Benzer bir şekilde Feruhzed’in ikiz kardeşi olması gibi önce adı Saadet Kadın olan ikiz kızların annesinin boz ayının pençesine yakalanmasından sonra Pençeyüzlü kadın şeklinde adlandırılması gibi anlatı birbirine göndermeler yapan iki farklı mekândan ama aynı duygu durumuyla hikâyenin farklı zaman ve mekânlarda birleşmelerini sağlıyor. Tabii asıl bağlantıyı sağlayan unsur ise romana adı veren “masum”luk.
Nedir masum olma? Masumluğu belirleyen nedir? Biri masumum dediğinde öyle midir gerçekten? Bilmeden kardeşlerini öldüren Ferman, bilerek kendisini öldürmeye gelen gencecik delikanlıyı öldüren Koca İsmail, kocasından çocuklarını kaçıran Saadet Kadın…. Hepsi istemeden sebep oldukları için, başka hikâyeler yaşadıkları için masum mu günahkâr mıdırlar? Kim verir onların cezasını? Romanın bu yönü oldukça derin bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Hatta romanı okurken tüm masumlara günahlara biz de okur olarak ortak olmuyor muyuz diye düşünmeden edemiyor insan. Tabii bunun bir başka yönü de anlatıcı ile okur arasında kurulan ilişkide: Anlatıcı, bize tüm bunları anlatan, hem kendinin hem de başkalarının hikâyelerini yazan masum mu? Belki de bu yüzden romana bir masal havası hâkim.
Zamansız ve mekânsız duyguların, acıların masalla yoğrulduğu bir roman “Masumlar”. Sanki bu masalla yoğrulma, anlatının içindeki kahramanların acılarını sağaltmak için özellikle seçilmiş bir yol. Masalın sonsuzluğu ve semboller aracılığıyla atılan köprülerle hayata tutunulmuş gibi. Bu yüzden anlatı,, karakterlerin hayat hikâyeleriyle örülmesine rağmen son derece yalın, laf kalabalığından arınmış bir şekilde kurulmuş. Kitabın kapağındaki bir ağaç yaprağı gibi kökünden kopmuş ama rüzgârın onu savuracağı başka bir yerde kök salmayı hazır bekler gibi bir durum yaratılmış. Aslında bu durumun daha doğrusu atmosferin tüm romanı kapladığını söylemek pek de yanlış olmayacak sanırım.
Diğer taraftan romandaki etkileyici taraflardan birinin Feruhzed ve Brani Tawo arasındaki aşk olduğunu özellikle belirtmek gerek. Farkında olmadan birbirini onaran, kırgınlıklarını geride bırakmayı öğrenen bu iki kişinin ne kadar bütünleşebildiklerini gözler önüne serme konusunda da romanda son derece içten ve etkileyici bir anlatım var. Son sayfalarda romandaki hikâyeleri birbirine bağlayan bir başka unsur olan trenin sembolleşerek aşkla birleştirilmesi de anlatının zaman ve mekâna uzayan köprülerine göndermeler yapması açısından anlamlı. Fakat tüm bu etkileyici atmosfere rağmen eksik bir şey var romanda. Şüphesiz zor bir roman “Masumlar”. Anlatıyı birçok düzlemle oluşturması, aradaki kesişmeleri yaratmak, bir hikâyenin diğerini tamamlaması... Evet, tüm bunlar romanda çok yalın bir şekilde laf kalabalığından uzak kurgulanmış ancak sanki fazla kurgulanmış gibi. Elbette bunun bir hata olduğundan bahsetmiyorum. Kurgunun bu kadar çok ince ayarlarla donatılması masalı şiir yapmaya yetmemiş gibi. Bilmiyorum belki yazar da bunun farkında olsa gerek “Şiir öldü” grafitileri yazdırıyor romanda gençlere.  Brava Tawo ormanda, şiiri büyü gibi gören bir anlatıcı. “Masumlar” sizde iyi bir şiir okumuşsunuz izlenimi yaratıyor ama bu şiiri okurken nefesiniz kesilmiyor.
Son derece yaratıcı ve sağlam anlatıyla oluşturulan romanda okurun belleğini dinç tutması önemli. O yüzden romanda okurun zamanı da yazar tarafından kurgulanmış gibi. Bu romanı elinize aldığınızda bitirmelisiniz. Nasıl bir şiir okunmaya başlandığında roman gibi yarıda bırakılıp kaldığınız yerden değil her seferinde en baştan başlanırsa buna yakın bir form yakalanmaya çalışılmış. Nitekim yazarın romanını şiirin birçok unsurunu gözeterek kurguladığını düşünüyorum. Şiir-metin şeklinde kaleme alınmış “Masumlar”, masalın ortamıyla birleşerek iyi bir anlatı ortaya koyuyor. Bu, daha romanın başlangıcında okura duyuruluyor: “Benim vatanım çocukluğumdu ve ben büyüdükçe uzaklaştım ondan, uzaklaştıkça da o büyüdü içimde.” Bu alıntı, Burhan Sönmez’in anlatısındaki yalınlıkla şiir, masal ve romanı uzaklıkla birleştiriyor. Çocukluktan uzaklaşıp onu tekrar bulmak, uzağı yakın, yakını uzak etmek, masalın olağanüstü atmosferi, şiirin nefes kesiciliği, büyüsü ve romanın paylaşımı… “Masumlar”ın masum insanları konu edinirken ilk cümlesinin çocukluğa dairle başlaması da anlamlı. Kendi ülkelerinden kopmuş, başka ülkelerde kendi ülkelerinin kırmızı rüzgârını kök salacak ağaçlarla kurmaya, hatırlamaya, unutmamaya çalışanların hikâyeleri bir taraftan da “Masumlar”. Başka bir yerde kök salmak, çocukluğumuzu başka bir yerde büyütmek değil mi aynı zamanda. Brani Tawo’nun Cambridge’deki mezarlıkta, Ferman’ın kendi mezarının başında, Kewe’nin sürekli etrafında dolaşıp duran ölümde, aynı zamanda hayat veren, başka bir hayata açılan bir kapı gibi mezarlıklar: Ölümden korkulmadığının, ölümün hayata dair bilgeliğe de açılan bir kapı olduğunun simgesi. Tatar fotoğrafçının aradığının en yakınında olması gibi. Bu da romanın diğer bir tarafı. Fotoğraf makinesinin kadrajına girenler, orada zamanın onları dondurduğu yerde yaşlanmadan bakıyorlar kendilerini seyredene. Fotoğrafın bu zamanı alt üst edici özelliği “Masumlar”ın romanın masal, şiir formları ve birbirine paralel devam eden iki anlatısıyla da örtüşüyor. Tabii bu, masum kelimesinin anlamına da bir gönderme yapıyor. Hiç yaşlanmayan, hep masum kalan, kadrajın o anında kalan insanların oradan birçok dünyaya açılan hikâyelerinin romanı “Masumlar” bir taraftan da. Çünkü fotoğrafa her bakanın gördüğünün farklı olması gibi aynı hikâyenin başka başka hikâyelerle tamamlanması da bu farklı bakış açılarını göstermek açısından önemli.
Burhan Sönmez, “Masumlar” ile yalın, derin ve çok katmanlı bir dünya yaratmış. Bu dünya hepimiz için sonsuz olanaklar sunan bir düşünce iklimine davet niteliği taşıyor.


 Bu yazı için bkz. v  İstanbul Art News (Edebiyat),sayı: 6,  Şubat 2015, s. 29.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder