Fotoğraf
Makinesinin Kadrajında Hayatlar: Masumlar


“Masumlar”,
birçok hayatı, birçok mekânı, hikâyeyi birbirine kesişir şekilde anlatan bir
roman. Sanki bir yolun başındasınız da o yoldan, yani sizin bulunduğunuz yoldan
başka başka kişilerin bazen karşılaşarak bazen de hiç birbirlerinin farkına
bile varmadan geçtikleri bir hikâyeler toplamı. Ortak olan ise yolun başındaki
siz, yani anlatıcı.
Romanın
temel çatısını oluşturan bu kesişme, anlatıcının kurguyu oluştururken iki şekilde
işini kolaylaştırıyor. İlkinde farklı ülkelerde ama aynı hayatın farklı
izdüşümlerini yaşamak ikincisinde ise bir hikâyedeki ayrıntının diğer hikâyede
açığa çıkması. Örneğin Pençeyüzlü Kadın’ın ikiz kızları kaybolduğunda aslında
birini öldürmüş olan Koca İsmail’in mezar başında kızlarla oynarken gördüğü
Ferman’ın başına neler geldiği gibi. Böylece karakterlerin hayat hikâyeleri
üzerinden kurulu Haymana Ovası’nda geçen anlatı ile Cambridge’de karşılaşan ama
aslında aynı öze, Doğuya ait iki insanın birbirlerini tamamlayan aşk hikâyesi,
ve tabii onların aşk hikâyesi içinde başka başka karakterlerin hikâyeleri
birbirine bağlanıyor. Her iki farklı düzlemdeki anlatıyı bağlayan ise sembolleşmiş
unsurlar. Örneğin Brani Tawo’nun annesinden kalma gül desenli aynasıyla,
Feruhzed’in gül desenli sır kitabı; boz ayı dövmesiyle Haymana Ovası’nda
yavrularını kaybeden Boz ayı gibi. Bunlar sembolleşerek anlatıdaki köprüleri
atıp kurgudaki bütünlüğü sağlıyor. Benzer bir şekilde Feruhzed’in ikiz kardeşi
olması gibi önce adı Saadet Kadın olan ikiz kızların annesinin boz ayının
pençesine yakalanmasından sonra Pençeyüzlü kadın şeklinde adlandırılması gibi
anlatı birbirine göndermeler yapan iki farklı mekândan ama aynı duygu durumuyla
hikâyenin farklı zaman ve mekânlarda birleşmelerini sağlıyor. Tabii asıl bağlantıyı
sağlayan unsur ise romana adı veren “masum”luk.
Nedir
masum olma? Masumluğu belirleyen nedir? Biri masumum dediğinde öyle midir
gerçekten? Bilmeden kardeşlerini öldüren Ferman, bilerek kendisini öldürmeye
gelen gencecik delikanlıyı öldüren Koca İsmail, kocasından çocuklarını kaçıran
Saadet Kadın…. Hepsi istemeden sebep oldukları için, başka hikâyeler
yaşadıkları için masum mu günahkâr mıdırlar? Kim verir onların cezasını?
Romanın bu yönü oldukça derin bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Hatta
romanı okurken tüm masumlara günahlara biz de okur olarak ortak olmuyor muyuz
diye düşünmeden edemiyor insan. Tabii bunun bir başka yönü de anlatıcı ile okur
arasında kurulan ilişkide: Anlatıcı, bize tüm bunları anlatan, hem kendinin hem
de başkalarının hikâyelerini yazan masum mu? Belki de bu yüzden romana bir
masal havası hâkim.
Zamansız
ve mekânsız duyguların, acıların masalla yoğrulduğu bir roman “Masumlar”. Sanki
bu masalla yoğrulma, anlatının içindeki kahramanların acılarını sağaltmak için
özellikle seçilmiş bir yol. Masalın sonsuzluğu ve semboller aracılığıyla atılan
köprülerle hayata tutunulmuş gibi. Bu yüzden anlatı,, karakterlerin hayat
hikâyeleriyle örülmesine rağmen son derece yalın, laf kalabalığından arınmış
bir şekilde kurulmuş. Kitabın kapağındaki bir ağaç yaprağı gibi kökünden kopmuş
ama rüzgârın onu savuracağı başka bir yerde kök salmayı hazır bekler gibi bir
durum yaratılmış. Aslında bu durumun daha doğrusu atmosferin tüm romanı
kapladığını söylemek pek de yanlış olmayacak sanırım.
Diğer
taraftan romandaki etkileyici taraflardan birinin Feruhzed ve Brani Tawo arasındaki
aşk olduğunu özellikle belirtmek gerek. Farkında olmadan birbirini onaran,
kırgınlıklarını geride bırakmayı öğrenen bu iki kişinin ne kadar
bütünleşebildiklerini gözler önüne serme konusunda da romanda son derece içten
ve etkileyici bir anlatım var. Son sayfalarda romandaki hikâyeleri birbirine
bağlayan bir başka unsur olan trenin sembolleşerek aşkla birleştirilmesi de
anlatının zaman ve mekâna uzayan köprülerine göndermeler yapması açısından
anlamlı. Fakat tüm bu etkileyici atmosfere rağmen eksik bir şey var romanda.
Şüphesiz zor bir roman “Masumlar”. Anlatıyı birçok düzlemle oluşturması,
aradaki kesişmeleri yaratmak, bir hikâyenin diğerini tamamlaması... Evet, tüm
bunlar romanda çok yalın bir şekilde laf kalabalığından uzak kurgulanmış ancak
sanki fazla kurgulanmış gibi. Elbette bunun bir hata olduğundan bahsetmiyorum.
Kurgunun bu kadar çok ince ayarlarla donatılması masalı şiir yapmaya yetmemiş
gibi. Bilmiyorum belki yazar da bunun farkında olsa gerek “Şiir öldü”
grafitileri yazdırıyor romanda gençlere.
Brava Tawo ormanda, şiiri büyü gibi gören bir anlatıcı. “Masumlar” sizde
iyi bir şiir okumuşsunuz izlenimi yaratıyor ama bu şiiri okurken nefesiniz
kesilmiyor.
Son
derece yaratıcı ve sağlam anlatıyla oluşturulan romanda okurun belleğini dinç
tutması önemli. O yüzden romanda okurun zamanı da yazar tarafından kurgulanmış
gibi. Bu romanı elinize aldığınızda bitirmelisiniz. Nasıl bir şiir okunmaya
başlandığında roman gibi yarıda bırakılıp kaldığınız yerden değil her seferinde
en baştan başlanırsa buna yakın bir form yakalanmaya çalışılmış. Nitekim
yazarın romanını şiirin birçok unsurunu gözeterek kurguladığını düşünüyorum.
Şiir-metin şeklinde kaleme alınmış “Masumlar”, masalın ortamıyla birleşerek iyi
bir anlatı ortaya koyuyor. Bu, daha romanın başlangıcında okura duyuruluyor:
“Benim vatanım çocukluğumdu ve ben büyüdükçe uzaklaştım ondan, uzaklaştıkça da
o büyüdü içimde.” Bu alıntı, Burhan Sönmez’in anlatısındaki yalınlıkla şiir,
masal ve romanı uzaklıkla birleştiriyor. Çocukluktan uzaklaşıp onu tekrar bulmak,
uzağı yakın, yakını uzak etmek, masalın olağanüstü atmosferi, şiirin nefes
kesiciliği, büyüsü ve romanın paylaşımı… “Masumlar”ın masum insanları konu
edinirken ilk cümlesinin çocukluğa dairle başlaması da anlamlı. Kendi
ülkelerinden kopmuş, başka ülkelerde kendi ülkelerinin kırmızı rüzgârını kök
salacak ağaçlarla kurmaya, hatırlamaya, unutmamaya çalışanların hikâyeleri bir
taraftan da “Masumlar”. Başka bir yerde kök salmak, çocukluğumuzu başka bir
yerde büyütmek değil mi aynı zamanda. Brani Tawo’nun Cambridge’deki mezarlıkta,
Ferman’ın kendi mezarının başında, Kewe’nin sürekli etrafında dolaşıp duran
ölümde, aynı zamanda hayat veren, başka bir hayata açılan bir kapı gibi
mezarlıklar: Ölümden korkulmadığının, ölümün hayata dair bilgeliğe de açılan
bir kapı olduğunun simgesi. Tatar fotoğrafçının aradığının en yakınında olması
gibi. Bu da romanın diğer bir tarafı. Fotoğraf makinesinin kadrajına girenler,
orada zamanın onları dondurduğu yerde yaşlanmadan bakıyorlar kendilerini
seyredene. Fotoğrafın bu zamanı alt üst edici özelliği “Masumlar”ın romanın
masal, şiir formları ve birbirine paralel devam eden iki anlatısıyla da
örtüşüyor. Tabii bu, masum kelimesinin anlamına da bir gönderme yapıyor. Hiç
yaşlanmayan, hep masum kalan, kadrajın o anında kalan insanların oradan birçok
dünyaya açılan hikâyelerinin romanı “Masumlar” bir taraftan da. Çünkü fotoğrafa
her bakanın gördüğünün farklı olması gibi aynı hikâyenin başka başka
hikâyelerle tamamlanması da bu farklı bakış açılarını göstermek açısından
önemli.
Burhan
Sönmez, “Masumlar” ile yalın, derin ve çok katmanlı bir dünya yaratmış. Bu
dünya hepimiz için sonsuz olanaklar sunan bir düşünce iklimine davet niteliği
taşıyor.
Bu yazı için bkz. v
İstanbul
Art News (Edebiyat),sayı: 6, Şubat
2015, s. 29.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder