11 Mayıs 2015 Pazartesi

KURULMUŞ, KURGULANMIŞ GERÇEKLİĞE İSYAN: DECCAL’İN HATIRI


KURULMUŞ, KURGULANMIŞ GERÇEKLİĞE İSYAN: DECCAL’İN HATIRI


Türkçe edebiyat 2000’li yıllarda yeni bir ivme kazandı. Çeşitlilik ve üretkenlik anlamında bu ivme giderek yukarıları zorluyor. İşte bu yazarlar arasında özellikle Sezgin Kaymaz’ın beni çok şaşırttığını söylemeliyim. İlk eseri Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir ile başlayan Sezgin Kaymaz’ın eserlerini okuma yolculuğum son kitabı Deccal’in Hatırı’yla devam ediyor.
Kaymaz’ın eserlerini Türkçe edebiyatta herhangi bir yere kategorize etmek oldukça zor. “Kurgusuz bir kurgu” üzerinden ilerleyen metinleri, ölüm ve bu dünya arasındaki sorgulamalar, sorgulamaların ürettiği filozoflara yarışan konuşmalar ve tabii ki tekinsiz bir dilin üzerine kurulan hayata dair anlam/sızlıklarla ilerliyor. Bunlara eşlik eden mizah ise olağanüstü. Bir diğer taraftan eserlerde gerçekliğin sürekli olarak eleştirel bir şekilde gözler önüne serilmesi bu mizahla birlikte okurda patlayıcı bir etki uyandırıyor.
Deccal’in Hatırı, şüphesiz tüm Sezgin Kaymaz eserlerine yansıyan özellikleri barındırıyor. Fazlası var, azı yok. Tekinsizin dünyasından “ötekilerin”, çoğunluk karşısında “ötekileştirilmişlerin” dünyasından sesleniyor bu defa yazar. Sesleniyor diyorum, çünkü bence Sezgin Kaymaz, bir hikâye anlatıcısı. Eserlerinde kurgunun tam da bir kurgu/suzluk ve çoğunlukla konuşmalarla gelişmesi de bu yüzden. Zaman zaman araya girip hem de hiç hissettirmeden doğrudan okurla konuşmaya girmesi de öyle. Üslubunda dertleşir, okuru kucaklar sıcak bir atmosfer yaratıyor. Öyle ki kendi adıma ben zaman zaman neredeyse bu anlatıcıyı uzun yıllardır tanıyormuş hissine kapılıveriyorum. Gerçi hikâye anlatıcısı tam da bunu yapmaz mı? Bize geçmişin o uzak bilgisini, tecrübeleriyle birlikte bugüne taşırken uzaklığı yakına çeviriverir. Bu yakınlık duygusu Sezgin Kaymaz’ın üslubunda olduğu gibi kahramanlarında da mevcuttur. Eserlerinde nedensiz yere kendilerini birbirine yakın hisseden birçok kahramanla sık sık karşılaşırız. Tekinsiz bir dünyada “tuhaf bir tanıdıklık” onlara eşlik eder. Son kitabı Deccal’in Hatırı’nda  üstbaşlık Deccal’in  Hatırı altbaşlığı Sevinç Kuşları’na sanırım bu şekilde dönüşüverir. Deccal’in tekinsizliği ile sevincin karşıtlığının yarattığı tuhaf tanıdıklık yine bu kitapta da okurları beklemekte.
Mafya babası Deccal ile Komiser Hayri’nin anlamlandırılmaz bir şekilde kendilerini birbirlerine yakın hissetmeleri, Veysel’in Bayram’ı görür görmez vurulması, ardından AIDS olduğunu öğrendiğinde onsuz yaşamaktansa onun kanını kendine zerk ederek hastalığı kapma çalışmaları, Seher’in Berna için hayatını feda etmesi, Gülhan’ın Zila’ya aşkı.... ve daha nicesi dolduruyor Deccal’in Hatırı’nı. Sonsuz bir aşkla bağlılık tüm eseri kaplar. Aşk meselesi, Sezgin Kaymaz’ın eserlerinde ölüm kadar temel bir meseledir.
Aşk nedir? Kime neden aşık oluruz? Bunun kuralları var mıdır? Bu açıdan kuraltanımaz bir yazarla karşı karşıyayız. Eserlerinin çoğunda Mevlana’dan alıntılarla epigraflar yapan Kaymaz için aşk ne imkansızdır ne de imkanlı. Tekinsiz bir dünya aşk ile anlam kazanır. Nesneye, bitkiye, insana duyulan aşk, sonsuz bir merhameti içinde barındırır. Deccal’in Hatırı’nda merhamet en etkili duygu olarak ortaya çıkar. Tüm tekinsizliğe karşın aşk, merhameti mümkün kılar. Kendimizden başka bir kendi yaratarak bu şekilde karşımızdaki kendini anlayarak tekinsiz dünyanın içinde bir başka öteki dünya yaratma enerjisini kazanırız. Kaymaz’ın eserlerinde hayat kadar ölümün de bu kadar etkili olmasının sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Bu noktada Deccal’in Hatırı’nda tüm roman atmosferini kapsayan merhamet meselesine yeniden dönmek gerek. Merhamet, acımaktan çok daha farklı bir duygudur. Acımak, birinin diğerine üstünlüğünü barındırır. Oysa Kaymaz için özellikle aşk söz konusu olduğunda birinin diğerine üstünlüğü değil bir denge vardır. O, bu dengeyi her zaman gözetir. Üslubundaki hikâye anlatıcısı sıcaklığı ve “tanıdıklığı” da buradan gelmektedir. Çocukluğu boyunca öz amcası tarafından tacize uğramış, bedeninde bunun arazlarıyla dolaşan bir mafya babasının iyimserliği başka nasıl açıklanabilir? Herkesin deli dediği ama bilgisi ve yeteneği karşısında eğildiği Doktor Veysel’in sınırtanımazlığı da öyle. Romanın üç kahramanı: Deccal, Veysel ve Teoman. Aslında tüm “tuhaflıklarına” rağmen saygı gören kişiler. Deccal, mafya babası olmasına rağmen iyi, Veysel deli olmasına rağmen akıllı, Teoman ise aile yadigârı otorite ve tekdüzeliği bir kalemde silmeyi başarabilen bir rantçı. Ancak onlara getirilen eleştirilere rağmen hepsi başkaları üzerinde etki uyandırabiliyor. Bu durum da Kaymaz’ın hikâye anlatıcılığından bağımsız değil.
Hikâye anlatıcısı bir bilgedir, tecrübeleriyle görünenin aslında öyle olmadığını anlatır. Huysuz, uyumsuz ve tuhaf görünen bu kahramanların gerçekte kim oldukları başkaları tarafından da romanda anlaşılıverir. Aslında bu durum romanın tekinsiz evrenini yaratan tüm fahişeler, eşcinseller, travestiler, mafya babaları gibi alışılmadık kahramanlarıyla da pekiştirilir. Görünen nedir, peki ya gerçeklik? Hikâye anlatıcısının hayata dair sorduğu sorular karşımıza çıkar yeniden burada.
Geber Anne’de tekrar tekrar yapılan hatalar, gerçekliğin tekrar tekrar sorgulanmaya açılması meselesi Deccal’in Hatırı’nda da ortaya çıkıyor. Deccal aslında göründüğü gibi midir? Aşk aslında bize öğretildiği gibi midir? Hayat çoğunluğun yaşadığı dünyadan ibaret olmak zorunda mıdır? O halde gerçekliği kuran bir dünya vardır. Peki bu kurulu dünyada olmak zorunda mıyız? Tam da bu sorunun cevabının yeniden Sezgin Kaymaz’ın eserlerinde hayat-ölüm ve kurgusuzluğun hakim olduğu bir kurguda buluruz. Gerçekliğin “çoğunluk” tarafından kurulduğu bir dünyada öncelikle bu kurulu olmaya bir karşı duruş vardır. Kurgunun kendisine bir isyan ve oradan yükselen tekinsiz dünyanın ürettiği yeni bir gerçeklik. Tam da bu  noktada yeni bir gerçeklik arayışındaki yazarın hikâye anlatıcısı olarak ortaya çıkan üslubu ile Brecht’in epik tiyatro üzerine düşünceleri paralel gidiyor.  Hikâye anlatıcısı için geçmişin bilgisi ve tecrübe önemlidir. Tecrübe kuşaklardan kuşaklara aktarılmalıdır. Oysa kurulmuş/kurgulanmış bir gerçeklikte tecrübe önemsizleştirilir/değersizleştirilir. Sezgin Kaymaz, bu değersizleştirmeye sonuna kadar karşı çıkan bir yazar…


Bu  yazı için bkz. v  ”,İstanbul Art News (Edebiyat),sayı: 9,  Mayıs 2014, s. 86.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder