KURULMUŞ,
KURGULANMIŞ GERÇEKLİĞE İSYAN: DECCAL’İN HATIRI
Türkçe
edebiyat 2000’li yıllarda yeni bir ivme kazandı. Çeşitlilik ve üretkenlik
anlamında bu ivme giderek yukarıları zorluyor. İşte bu yazarlar arasında
özellikle Sezgin Kaymaz’ın beni çok şaşırttığını söylemeliyim. İlk eseri Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir ile
başlayan Sezgin Kaymaz’ın eserlerini okuma yolculuğum son kitabı Deccal’in Hatırı’yla devam ediyor.
Kaymaz’ın
eserlerini Türkçe edebiyatta herhangi bir yere kategorize etmek oldukça zor. “Kurgusuz
bir kurgu” üzerinden ilerleyen metinleri, ölüm ve bu dünya arasındaki
sorgulamalar, sorgulamaların ürettiği filozoflara yarışan konuşmalar ve tabii
ki tekinsiz bir dilin üzerine kurulan hayata dair anlam/sızlıklarla ilerliyor.
Bunlara eşlik eden mizah ise olağanüstü. Bir diğer taraftan eserlerde
gerçekliğin sürekli olarak eleştirel bir şekilde gözler önüne serilmesi bu
mizahla birlikte okurda patlayıcı bir etki uyandırıyor.
Deccal’in Hatırı,
şüphesiz tüm Sezgin Kaymaz eserlerine yansıyan özellikleri barındırıyor. Fazlası
var, azı yok. Tekinsizin dünyasından “ötekilerin”, çoğunluk karşısında
“ötekileştirilmişlerin” dünyasından sesleniyor bu defa yazar. Sesleniyor
diyorum, çünkü bence Sezgin Kaymaz, bir hikâye anlatıcısı. Eserlerinde kurgunun
tam da bir kurgu/suzluk ve çoğunlukla konuşmalarla gelişmesi de bu yüzden.
Zaman zaman araya girip hem de hiç hissettirmeden doğrudan okurla konuşmaya
girmesi de öyle. Üslubunda dertleşir, okuru kucaklar sıcak bir atmosfer
yaratıyor. Öyle ki kendi adıma ben zaman zaman neredeyse bu anlatıcıyı uzun
yıllardır tanıyormuş hissine kapılıveriyorum. Gerçi hikâye anlatıcısı tam da
bunu yapmaz mı? Bize geçmişin o uzak bilgisini, tecrübeleriyle birlikte bugüne
taşırken uzaklığı yakına çeviriverir. Bu yakınlık duygusu Sezgin Kaymaz’ın
üslubunda olduğu gibi kahramanlarında da mevcuttur. Eserlerinde nedensiz yere
kendilerini birbirine yakın hisseden birçok kahramanla sık sık karşılaşırız.
Tekinsiz bir dünyada “tuhaf bir tanıdıklık” onlara eşlik eder. Son kitabı Deccal’in Hatırı’nda üstbaşlık Deccal’in Hatırı altbaşlığı Sevinç Kuşları’na sanırım bu
şekilde dönüşüverir. Deccal’in tekinsizliği ile sevincin karşıtlığının
yarattığı tuhaf tanıdıklık yine bu kitapta da okurları beklemekte.
Mafya
babası Deccal ile Komiser Hayri’nin anlamlandırılmaz bir şekilde kendilerini
birbirlerine yakın hissetmeleri, Veysel’in Bayram’ı görür görmez vurulması,
ardından AIDS olduğunu öğrendiğinde onsuz yaşamaktansa onun kanını kendine zerk
ederek hastalığı kapma çalışmaları, Seher’in Berna için hayatını feda etmesi,
Gülhan’ın Zila’ya aşkı.... ve daha nicesi dolduruyor Deccal’in Hatırı’nı. Sonsuz bir aşkla bağlılık tüm eseri kaplar.
Aşk meselesi, Sezgin Kaymaz’ın eserlerinde ölüm kadar temel bir meseledir.
Aşk
nedir? Kime neden aşık oluruz? Bunun kuralları var mıdır? Bu açıdan
kuraltanımaz bir yazarla karşı karşıyayız. Eserlerinin çoğunda Mevlana’dan
alıntılarla epigraflar yapan Kaymaz için aşk ne imkansızdır ne de imkanlı.
Tekinsiz bir dünya aşk ile anlam kazanır. Nesneye, bitkiye, insana duyulan aşk,
sonsuz bir merhameti içinde barındırır. Deccal’in
Hatırı’nda merhamet en etkili duygu olarak ortaya çıkar. Tüm tekinsizliğe
karşın aşk, merhameti mümkün kılar. Kendimizden başka bir kendi yaratarak bu
şekilde karşımızdaki kendini anlayarak tekinsiz dünyanın içinde bir başka öteki
dünya yaratma enerjisini kazanırız. Kaymaz’ın eserlerinde hayat kadar ölümün de
bu kadar etkili olmasının sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Bu noktada Deccal’in Hatırı’nda tüm roman
atmosferini kapsayan merhamet meselesine yeniden dönmek gerek. Merhamet,
acımaktan çok daha farklı bir duygudur. Acımak, birinin diğerine üstünlüğünü
barındırır. Oysa Kaymaz için özellikle aşk söz konusu olduğunda birinin
diğerine üstünlüğü değil bir denge vardır. O, bu dengeyi her zaman gözetir.
Üslubundaki hikâye anlatıcısı sıcaklığı ve “tanıdıklığı” da buradan
gelmektedir. Çocukluğu boyunca öz amcası tarafından tacize uğramış, bedeninde
bunun arazlarıyla dolaşan bir mafya babasının iyimserliği başka nasıl
açıklanabilir? Herkesin deli dediği ama bilgisi ve yeteneği karşısında eğildiği
Doktor Veysel’in sınırtanımazlığı da öyle. Romanın üç kahramanı: Deccal, Veysel
ve Teoman. Aslında tüm “tuhaflıklarına” rağmen saygı gören kişiler. Deccal,
mafya babası olmasına rağmen iyi, Veysel deli olmasına rağmen akıllı, Teoman
ise aile yadigârı otorite ve tekdüzeliği bir kalemde silmeyi başarabilen bir
rantçı. Ancak onlara getirilen eleştirilere rağmen hepsi başkaları üzerinde
etki uyandırabiliyor. Bu durum da Kaymaz’ın hikâye anlatıcılığından bağımsız
değil.
Hikâye
anlatıcısı bir bilgedir, tecrübeleriyle görünenin aslında öyle olmadığını
anlatır. Huysuz, uyumsuz ve tuhaf görünen bu kahramanların gerçekte kim
oldukları başkaları tarafından da romanda anlaşılıverir. Aslında bu durum
romanın tekinsiz evrenini yaratan tüm fahişeler, eşcinseller, travestiler,
mafya babaları gibi alışılmadık kahramanlarıyla da pekiştirilir. Görünen nedir,
peki ya gerçeklik? Hikâye anlatıcısının hayata dair sorduğu sorular karşımıza
çıkar yeniden burada.
Geber Anne’de
tekrar tekrar yapılan hatalar, gerçekliğin tekrar tekrar sorgulanmaya açılması
meselesi Deccal’in Hatırı’nda da
ortaya çıkıyor. Deccal aslında göründüğü gibi midir? Aşk aslında bize
öğretildiği gibi midir? Hayat çoğunluğun yaşadığı dünyadan ibaret olmak zorunda
mıdır? O halde gerçekliği kuran bir dünya vardır. Peki bu kurulu dünyada olmak
zorunda mıyız? Tam da bu sorunun cevabının yeniden Sezgin Kaymaz’ın eserlerinde
hayat-ölüm ve kurgusuzluğun hakim olduğu bir kurguda buluruz. Gerçekliğin
“çoğunluk” tarafından kurulduğu bir dünyada öncelikle bu kurulu olmaya bir
karşı duruş vardır. Kurgunun kendisine bir isyan ve oradan yükselen tekinsiz
dünyanın ürettiği yeni bir gerçeklik. Tam da bu
noktada yeni bir gerçeklik arayışındaki yazarın hikâye anlatıcısı olarak
ortaya çıkan üslubu ile Brecht’in epik tiyatro üzerine düşünceleri paralel
gidiyor. Hikâye anlatıcısı için geçmişin
bilgisi ve tecrübe önemlidir. Tecrübe kuşaklardan kuşaklara aktarılmalıdır. Oysa
kurulmuş/kurgulanmış bir gerçeklikte tecrübe
önemsizleştirilir/değersizleştirilir. Sezgin Kaymaz, bu değersizleştirmeye
sonuna kadar karşı çıkan bir yazar…
Bu yazı için bkz. v
”,İstanbul
Art News (Edebiyat),sayı: 9, Mayıs
2014, s. 86.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder