TÜRKÇEDE
POLİSİYENİN İLK DÖNEMİ: 1884-1928
Osmanlı-Türk edebiyatının
bir tür olarak polisiye roman ile tanışması roman ile tanışmasıyla neredeyse
paraleldir. Dolayısıyla polisiye roman, Türkçede romanın başlangıcından bu yana
Türkçe edebiyatın bir parçasıdır.
Arap harfli dönemden
Latin harfli döneme geçilen 1928 yılına kadar Türkçede polisiye olarak telif ve
çeviri toplam (tabii şimdilik) 807 eser saptanmıştır. Bunlardan 357’si telif,
417’si çeviri ve 33 tanesi ise telif ya da çeviri olup olmadığı tespit
edilemeyen eserlerden meydana gelmektedir. Çevirilirde çoğunlukla Sir Arthur
Conan Doyle, Maurice Leblanc ve Xavier de Montepin’in eserleri tercih edilmiştir.
E. Âli, Ragıb Rıfkı Özgürel ve Süleyman Tevfik dönemin önemli polisiye
çevirmenlerindendir. Döneme dair telif polisiyelerde Server Bedi takma adıyla
yazan Peyami Safa yaklaşık 88 eser ile ilk sırada yer alırken onu meşhur
Fakabasmaz Zihni serisiyle Hüseyin Nadir, Behlül Dana takma adıyla yazan
İskender Fahreddin Sertelli ve Cemil Cahid ile Mustafa Râkım izlemektedir.
Telif polisiyelerin büyük bir kısmı 1928 ve 1914 yılında yayımlanır. 1928’te yaklaşık
101, 1914’te ise 88 telif polisiye eser okuyucu ile buluşur. 1925 ve 1926
seneleri de her ne kadar bu seneler kadar yüksek olmasa da telif polisiyeler
açısından verimli yıllardır (Şahin 2003: 43-50).
Türkçede ilk polisiye
roman 1884 yılında Esrâr-ı Cinâyât
adıyla Ahmed Midhat Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Roman gerçekçiliğin
öne çıktığı ve oldukça başarılı bir polisiye olarak karşımıza çıkar. Mesâil-i Muğlaka ve Altın Aşıkları adlı eserler de Ahmed Midhat’ın polisiye
kategorisine sokulabilecek diğer eserlerindendir. Ahmed Midhat’ın ardından
Beşir Fuad’ın dava arkadaşı Türkçe edebiyatta realizm-romantizm bir diğer isimle
hayaliyyun-hakikiyyun tartışmasında onunla birlikte hareket eden Fazlı Necib,
1899 yılında bir oğulun katillikle suçlanan ölmüş babasının masumiyetni
araştırdığı Cani mi, Masum mu? ile
polisiye edebiyatın ilk örneklerinden birini verir. Bu tarihten 1911 yılına
kadar kayda değer telif polisiyelere rastlanmaz. 1911 yılında Yervant Odyan’ın
Abdülhamid ve Sherlock Holmes’ü bir araya getirdiği oldukça hacimli romanı Abdülhamid ve Sherlock Holmes önce
Türkçede sonra Ermenicede yayımlanır. Polisiye merakıyla ünlü II. Abdülhamid’in
en sevdiği polisiye kahramanlardan olan Holmes ile bir araya getirildiği bu
eserde Holmes, ardı ardına öldürülen hafiyelerin cinayetlerini araştırmak üzere
padişah tarafından İstanbul’a davet edilir. Türkçedeki ilk Sherlock Holmes
pastişi olan bu eser, sonrasında II. Meşrutiyet’in ilanı sürecine uzanan bir
kurguya evrilir.
Ardından Türkçedeki ilk
polisiye seriler gelir. Ebüssüreyya Sami’nin Amanvermez Avni, Süleyman Sûdî ve
Vassaf Kadri’nin Milli Cinayat Koleksiyonu bunlar arasındadır. Erol
Üyepazarcı’nın onparalık eserler şeklinde nitelendirdiği bu eserler hızlı
baskılar, az sayfa sayısı ve ucuz olarak okura sunulurlar. Amanvermez Avni on
kitaplık bir seridir ve tür açısından oldukça başarılıdır. Ardından gelen Milli
Cinayat Koleksiyonu olağanüstü polisiye sınıfına sokulabilecek yine on kitaptan
oluşan ama yazarlarının ifadesiyle yirmi kitaptan meydana gelen, ancak sonraki
on kitabın bulunamadığı, türe dair çarpıcı bir örnektir. Bu örneklerle birlikte
Türk Sherlock Holmesleri, Türk Arsen Lüpenleri, Türk Nik Karterları ve Türk
Fantomaları yayın dünyasında görünmeye başlar. Pire Necmi, Polis Hafiyesi
Yılmaz, Elegeçmez Kadri, Kartal İhsan ve tabii ki Cingöz Recai matbuat
dünyasında arz-ı endam ederler. Hepsinin ortak bir hikâyesi vardır. Kimlikleri
Batıdaki öncülerine göre onlardan çok daha zeki oldukları ve hatta gerekirse
onları alt edip serseme çevirdikleri üzerinden şekillenir. Süleyman Sûdi ve E.
Âli’nin Gece Kuşları’ndaki Nahid
Sami, Arsen Lüpen’den çok daha başarılı bir hırsız iken Amanvermez Avni Sherlock
Holmes’den çok daha zeki bir polis olarak sunulur. Peyami Safa’nın Server Bedi
takma adıyla yazdığı ve ilki 1924’te sonuncusu 1960’ta yayımlanan Cingöz Recai
serilerinden Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai serisinde ise bizzat Holmes
ve Cingöz Recai karşı karşıya getirilir ve tabii ki Cingöz karşısında Holmes
başarısızlığa uğradıktan sonra Cingöz’ün büyüklüğünü kabul edip depresyona
giren bir dedektife dönüşür. 1930’lu yıllarda yayımlanan Arsen Lüpen İstanbul’da romanında bu sefer Arsen Lüpen ve Cingöz
Recai karşı karşıya getirilir. Burada da kazanan yine Cingöz Recai olacaktır.
Çoğunlukla erkek
kahramanların başrolde olduğu polisiyede üç seride kadınlar başkahraman olarak
karşımıza çıkar. Behlül Dana’nın Şeytan Hadiye’nin İngiltere’de Sergüzeştleri
ile Server Bedi’nin Çekirge Zehra ve Tilki Leman serileri kadınların daha çok
“aşüfte”, akıldan çok bedenlerini kullanarak erkekleri mağlup ettikleri
maceralarla dolu eserlerdir.
1884-1928 arasında genel
olarak bir panoramasını vermeye çalıştığım bu eserlerde ortak birçok yön var.
Bunlardan ilki gerçekçilik vurgusunun diğeri ise millîlik olgusunun dile
getirilmesi. İlkinden başlarsak. Bu döneme dair polisiye eserlerde okurda,
okunulanların gerçek olduğu izlenimini uyandırmak için çoğunlukla bir gazete
haberinden, mektuplardan, eski arşiv belgelerinden faydalanmak, metin içinde
bunları olduğu gibi vermek çokça rastlanan bir durumdur. Suç olayını çözecek
kişi çoğu zaman olayları gazete haberlerinden günü gününe takip eder. Bu takip
etmede ona kendi arşivi de yardımcı olur. Bu arşiv ise onun tarafından şehrin
belli başlı suçlularının suç profilleri ve soy kütükleri kayıtlarının
yapılmasıyla oluşturulmuştur. Sıkıştığı zaman bu arşive hemen başvurur. Belgeye
dayalı bu gerçekçiliğe bir de bilim eşlik eder. Suçu araştıran kişi son derece
bilimsel çalışır ve bilimin her dalındaki gelişmeleri yakından takip ederek bu
konudaki bilgilerini de okurla metin içinde sık sık paylaşır.
Millîlik meselesine
gelince. Bu eserlerde yazarlar, Batılı öncüllerine karşı bir yerli yaratma
peşindedirler. Eserlerin özellikle yoğunlaştığı 1914 ve 1928 yıllarına
baktığımızda Türk kimliğinin öne çıktığı ve ulus-devlet inşasının başladığı
dönemleri görüyoruz. Bu da bir tesadüf olmasa gerek. Türkçede polisiye bu
yıllarda millî bir kimlik inşa etme ve kahramanları İngiltere ve Amerika gibi
ülkelere gönderip bu ülkelerde büyük muzafferiyetler kazandırararak özellikle
Cumhuriyet öncesi kırılan millî onuru tamir etme gibi bir işlev de üstlenir.
Çabuk okunabilirlikleri, ucuz olmaları ve süper yerli kahramanlarıyla polisiye
1884-1928 yıllarında okurda hem millî duyguları harekete geçirir hem de ona var olan savaş ve korku atmosferinden uzaklaşmak için bir seçenek sunar.
II. Meşrutiyet’in ilan
edildiği 1908’den sonra ilk altın çağını taşıyan polisiye çok bir zengin
malzeme içermektedir. Bu eserlerde şehir ve yaşayanları neredeyse sokak sokak
tasvir edilir. Gündelik hayatın en ince detaylarına yine bu eserlerde rastlamak
mümkündür. Kurgu yaratma şekilleri oldukça ilgi çekicidir. Dönem ideolojileri
metinlere o kadar sızmıştır ki yapıyla içerik kopmaz bir bağlantı halindedir.
Batı edebiyatı etkisine karşı kendilerine has stratejiler yaratmışlardır.
Doğrudan edebî bir kaygı taşımadıklarından oldukça ilginç karakterler ve anlatı
tarzlarıyla karşımıza çıkarlar. Diğer taraftan modernleşmenin kötü ve karanlık
yüzleri bu eserlerde aydınlanır.
Başlangıcından 1928’e
Türkçede polisiye kendisine uzun bir yol kat eder. Cingöz Recai gibi sonraki
yıllarda yazılmaya devam edecek son derece çarpıcı kahramanlar yarattığı gibi
dönemin toplumsal yapısının bir röntgenini de çeker ve bu röntgen sadece
konakların ve sarayların değil sokakların ve avamın da içinde bulunduğu bir
röntgendir.
ŞAHİN, A. (2013). “Türkiye’de 1884-1928 Yılları Arasında
Yayımlanmış Telif Polisiyeler”. Polisiye
Edebiyat. İstanbul: Bağlam Yayınları.
ŞAHİN, S.- ÖZTÜRK, B. –
ARDALI BÜYÜKARMAN, D. (2013). Polisiye Edebiyat. İstanbul: Bağlam
Yayınları.
ÜYEPAZARCI. E. (2008). Korkmayınız Mister Sherlock Holmes- Türkiye’de
Polisiye Romanın 125 Yıllık Öyküsü (1881-2006). İstanbul: Oğlak
Yayınları.
Bu yazı için bkz. v
Notos Öykü,
sayı: 46,Temmuz-Ağustos 2014.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder