11 Mayıs 2015 Pazartesi

TÜRKÇEDE POLİSİYENİN İLK DÖNEMİ: 1884-1928



TÜRKÇEDE POLİSİYENİN İLK DÖNEMİ: 1884-1928

Osmanlı-Türk edebiyatının bir tür olarak polisiye roman ile tanışması roman ile tanışmasıyla neredeyse paraleldir. Dolayısıyla polisiye roman, Türkçede romanın başlangıcından bu yana Türkçe edebiyatın bir parçasıdır.
Arap harfli dönemden Latin harfli döneme geçilen 1928 yılına kadar Türkçede polisiye olarak telif ve çeviri toplam (tabii şimdilik) 807 eser saptanmıştır. Bunlardan 357’si telif, 417’si çeviri ve 33 tanesi ise telif ya da çeviri olup olmadığı tespit edilemeyen eserlerden meydana gelmektedir. Çevirilirde çoğunlukla Sir Arthur Conan Doyle, Maurice Leblanc ve Xavier de Montepin’in eserleri tercih edilmiştir. E. Âli, Ragıb Rıfkı Özgürel ve Süleyman Tevfik dönemin önemli polisiye çevirmenlerindendir. Döneme dair telif polisiyelerde Server Bedi takma adıyla yazan Peyami Safa yaklaşık 88 eser ile ilk sırada yer alırken onu meşhur Fakabasmaz Zihni serisiyle Hüseyin Nadir, Behlül Dana takma adıyla yazan İskender Fahreddin Sertelli ve Cemil Cahid ile Mustafa Râkım izlemektedir. Telif polisiyelerin büyük bir kısmı 1928 ve 1914 yılında yayımlanır. 1928’te yaklaşık 101, 1914’te ise 88 telif polisiye eser okuyucu ile buluşur. 1925 ve 1926 seneleri de her ne kadar bu seneler kadar yüksek olmasa da telif polisiyeler açısından verimli yıllardır (Şahin 2003: 43-50).
Türkçede ilk polisiye roman 1884 yılında Esrâr-ı Cinâyât adıyla Ahmed Midhat Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Roman gerçekçiliğin öne çıktığı ve oldukça başarılı bir polisiye olarak karşımıza çıkar. Mesâil-i Muğlaka ve Altın Aşıkları adlı eserler de Ahmed Midhat’ın polisiye kategorisine sokulabilecek diğer eserlerindendir. Ahmed Midhat’ın ardından Beşir Fuad’ın dava arkadaşı Türkçe edebiyatta realizm-romantizm bir diğer isimle hayaliyyun-hakikiyyun tartışmasında onunla birlikte hareket eden Fazlı Necib, 1899 yılında bir oğulun katillikle suçlanan ölmüş babasının masumiyetni araştırdığı Cani mi, Masum mu? ile polisiye edebiyatın ilk örneklerinden birini verir. Bu tarihten 1911 yılına kadar kayda değer telif polisiyelere rastlanmaz. 1911 yılında Yervant Odyan’ın Abdülhamid ve Sherlock Holmes’ü bir araya getirdiği oldukça hacimli romanı Abdülhamid ve Sherlock Holmes önce Türkçede sonra Ermenicede yayımlanır. Polisiye merakıyla ünlü II. Abdülhamid’in en sevdiği polisiye kahramanlardan olan Holmes ile bir araya getirildiği bu eserde Holmes, ardı ardına öldürülen hafiyelerin cinayetlerini araştırmak üzere padişah tarafından İstanbul’a davet edilir. Türkçedeki ilk Sherlock Holmes pastişi olan bu eser, sonrasında II. Meşrutiyet’in ilanı sürecine uzanan bir kurguya evrilir.
Ardından Türkçedeki ilk polisiye seriler gelir. Ebüssüreyya Sami’nin Amanvermez Avni, Süleyman Sûdî ve Vassaf Kadri’nin Milli Cinayat Koleksiyonu bunlar arasındadır. Erol Üyepazarcı’nın onparalık eserler şeklinde nitelendirdiği bu eserler hızlı baskılar, az sayfa sayısı ve ucuz olarak okura sunulurlar. Amanvermez Avni on kitaplık bir seridir ve tür açısından oldukça başarılıdır. Ardından gelen Milli Cinayat Koleksiyonu olağanüstü polisiye sınıfına sokulabilecek yine on kitaptan oluşan ama yazarlarının ifadesiyle yirmi kitaptan meydana gelen, ancak sonraki on kitabın bulunamadığı, türe dair çarpıcı bir örnektir. Bu örneklerle birlikte Türk Sherlock Holmesleri, Türk Arsen Lüpenleri, Türk Nik Karterları ve Türk Fantomaları yayın dünyasında görünmeye başlar. Pire Necmi, Polis Hafiyesi Yılmaz, Elegeçmez Kadri, Kartal İhsan ve tabii ki Cingöz Recai matbuat dünyasında arz-ı endam ederler. Hepsinin ortak bir hikâyesi vardır. Kimlikleri Batıdaki öncülerine göre onlardan çok daha zeki oldukları ve hatta gerekirse onları alt edip serseme çevirdikleri üzerinden şekillenir. Süleyman Sûdi ve E. Âli’nin Gece Kuşları’ndaki Nahid Sami, Arsen Lüpen’den çok daha başarılı bir hırsız iken Amanvermez Avni Sherlock Holmes’den çok daha zeki bir polis olarak sunulur. Peyami Safa’nın Server Bedi takma adıyla yazdığı ve ilki 1924’te sonuncusu 1960’ta yayımlanan Cingöz Recai serilerinden Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai serisinde ise bizzat Holmes ve Cingöz Recai karşı karşıya getirilir ve tabii ki Cingöz karşısında Holmes başarısızlığa uğradıktan sonra Cingöz’ün büyüklüğünü kabul edip depresyona giren bir dedektife dönüşür. 1930’lu yıllarda yayımlanan Arsen Lüpen İstanbul’da romanında bu sefer Arsen Lüpen ve Cingöz Recai karşı karşıya getirilir. Burada da kazanan yine Cingöz Recai olacaktır.
Çoğunlukla erkek kahramanların başrolde olduğu polisiyede üç seride kadınlar başkahraman olarak karşımıza çıkar. Behlül Dana’nın Şeytan Hadiye’nin İngiltere’de Sergüzeştleri ile Server Bedi’nin Çekirge Zehra ve Tilki Leman serileri kadınların daha çok “aşüfte”, akıldan çok bedenlerini kullanarak erkekleri mağlup ettikleri maceralarla dolu eserlerdir.
1884-1928 arasında genel olarak bir panoramasını vermeye çalıştığım bu eserlerde ortak birçok yön var. Bunlardan ilki gerçekçilik vurgusunun diğeri ise millîlik olgusunun dile getirilmesi. İlkinden başlarsak. Bu döneme dair polisiye eserlerde okurda, okunulanların gerçek olduğu izlenimini uyandırmak için çoğunlukla bir gazete haberinden, mektuplardan, eski arşiv belgelerinden faydalanmak, metin içinde bunları olduğu gibi vermek çokça rastlanan bir durumdur. Suç olayını çözecek kişi çoğu zaman olayları gazete haberlerinden günü gününe takip eder. Bu takip etmede ona kendi arşivi de yardımcı olur. Bu arşiv ise onun tarafından şehrin belli başlı suçlularının suç profilleri ve soy kütükleri kayıtlarının yapılmasıyla oluşturulmuştur. Sıkıştığı zaman bu arşive hemen başvurur. Belgeye dayalı bu gerçekçiliğe bir de bilim eşlik eder. Suçu araştıran kişi son derece bilimsel çalışır ve bilimin her dalındaki gelişmeleri yakından takip ederek bu konudaki bilgilerini de okurla metin içinde sık sık paylaşır.
Millîlik meselesine gelince. Bu eserlerde yazarlar, Batılı öncüllerine karşı bir yerli yaratma peşindedirler. Eserlerin özellikle yoğunlaştığı 1914 ve 1928 yıllarına baktığımızda Türk kimliğinin öne çıktığı ve ulus-devlet inşasının başladığı dönemleri görüyoruz. Bu da bir tesadüf olmasa gerek. Türkçede polisiye bu yıllarda millî bir kimlik inşa etme ve kahramanları İngiltere ve Amerika gibi ülkelere gönderip bu ülkelerde büyük muzafferiyetler kazandırararak özellikle Cumhuriyet öncesi kırılan millî onuru tamir etme gibi bir işlev de üstlenir. Çabuk okunabilirlikleri, ucuz olmaları ve süper yerli kahramanlarıyla polisiye 1884-1928 yıllarında okurda hem millî duyguları harekete geçirir hem de ona var  olan savaş ve korku atmosferinden uzaklaşmak için bir seçenek sunar.
II. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908’den sonra ilk altın çağını taşıyan polisiye çok bir zengin malzeme içermektedir. Bu eserlerde şehir ve yaşayanları neredeyse sokak sokak tasvir edilir. Gündelik hayatın en ince detaylarına yine bu eserlerde rastlamak mümkündür. Kurgu yaratma şekilleri oldukça ilgi çekicidir. Dönem ideolojileri metinlere o kadar sızmıştır ki yapıyla içerik kopmaz bir bağlantı halindedir. Batı edebiyatı etkisine karşı kendilerine has stratejiler yaratmışlardır. Doğrudan edebî bir kaygı taşımadıklarından oldukça ilginç karakterler ve anlatı tarzlarıyla karşımıza çıkarlar. Diğer taraftan modernleşmenin kötü ve karanlık yüzleri bu eserlerde aydınlanır.
Başlangıcından 1928’e Türkçede polisiye kendisine uzun bir yol kat eder. Cingöz Recai gibi sonraki yıllarda yazılmaya devam edecek son derece çarpıcı kahramanlar yarattığı gibi dönemin toplumsal yapısının bir röntgenini de çeker ve bu röntgen sadece konakların ve sarayların değil sokakların ve avamın da içinde bulunduğu bir röntgendir.



ŞAHİN, A. (2013).  “Türkiye’de 1884-1928 Yılları Arasında Yayımlanmış Telif Polisiyeler”. Polisiye Edebiyat. İstanbul: Bağlam Yayınları.
ŞAHİN, S.- ÖZTÜRK, B. – ARDALI BÜYÜKARMAN, D. (2013).  Polisiye Edebiyat. İstanbul: Bağlam Yayınları.

ÜYEPAZARCI. E. (2008). Korkmayınız Mister Sherlock Holmes- Türkiye’de Polisiye Romanın 125 Yıllık Öyküsü (1881-2006). İstanbul: Oğlak Yayınları.  

Bu yazı için bkz. v  Notos Öykü, sayı: 46,Temmuz-Ağustos 2014.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder