DİBE
ÇÖKEN SÖZCÜKLER: UNUTMA DERSLERİ
Nermin
Yıldırım, son dönem edebiyatımızın iyi kalemlerinden. Çok kendine has bir
üslubu var Nermin Yıldırım’ın. Son romanı “Unutma Dersler” bu üslubu devam
ettiren ama ona yeni özellikler de ekleyen bir eser.
Hafızanın
hayatımızda oynadığı rol, bir şeyleri nasıl hatırladığımız, hatırlamak
istemediklerimizi dışlamak, hatıralarımızı aktarırken ortaya koyduğumuz kurgu…
Bunların hepsi Nermin Yıldırım edebiyatının olmazsa olmazları arasında… Kurgu-bellek
ve aktarımı arasındaki bu ilişkiye “Unutma Dersleri”nde bir de izlenim/izlenme
eklenmiş. Bunda ise öncelikle yazarın romanda ortaya koyduğu dil önemli bir rol
üstleniyor.
“Unutma
Dersleri”nde yazar, okurla konuşur hatta dertleşir bir dil kurmuş. Romanın
başkahramanı Feribe doğrudan okura seslenerek tüm hikâyesini birinci ağızdan,
araya yazarın kendisini hiç koymadan anlatıyor. Baştan beri bize anlatacağı
kocaman bir hatırası olduğunu bize söyleyen bu kahramanı aktarırken yazar,
yaşadıklarını bize anlatırken çoğul bir dil kullanmayı da ihmal etmiyor.
Buradaki çoğulluktan kastım Feribe’nin başına gelenleri, duygu durumlarını ve
yargılarını anlatırken şarkı sözlerinden, eski deyimlerden, sokak argosundan
vb. birçok unsurdan faydalanarak, tüm bu faydalandıklarını uygun ortamlarda
kendi diline mal ederek yapması.
Üniversite
bitirmiş, orta sınıf bir kadının yolunda giden hayatına arada sırada binmek
zorunda kaldığı toplu taşıma aracı olan otobüs gibi oradan buradan sızıveren bu
cümleler Feribe’nin diline çoğulluk kazandırırken bir yandan onda hem kadın hem
erkek kahraman sesi duymamızı aynı anda sağlayıveriyor. Bunu en çok Mazi İmha
Merkezi’nde bulunduğu zamanlardaki içsesinde ve destek için konuştuğu
Mehpare’yle sohbetlerinde görüyoruz. Tabii burada kadın kadına bir sohbette bir
erkek sesi nasıl var olabilir gibi bir itiraz getirilebilir. Buna verilecek bir
sürü cevap olmasına rağmen Mehpare’nin hiç görmediği, ısmarlama bir arkadaş
olduğu ve hatta ses değiştirebilen, insanlara istedikleri seslerle hitap
edebileceklerini sağlayan teknolojie sahip bir kurum çalışanı olarak
başkahramanımızı aradığını söylemek en başta gelenlerden biri olur. Çünkü bu
kadınca sohbet tamamen ısmarlama, dahası satın alınmış bir dertleşmeden
ibarettir.
Romanın
dilindeki bu çoğulluk romandaki sağlam kurguyla birlikte ele alındığında
doğrudan “Unutma Dersler”’nin yapısının da temel taşlarından biri. Hatırlamanın
insan hayatındaki yeri, hatırlamanın ne olduğu, unutmanın kurtuluş mu mutluluk
mu yoksa azap mı olduğu vb. gibi pek çok sorularla iç içe bulunan romanda,
başkahramanımızın yaşadıkları, bu soruların her birinin teker teker gündeme
getirip sonrasında bunların hepsini tartışmaya açıyor. Feribe’nin bize
anlattıkları ne kadar doğru? Feribe anlattıklarından ne kadarını hatırlıyor?
Feribe neden unutmak istiyor? Feride unutmayı başarabilir mi? Unutmak başımıza
gelen bir şey mi yoksa onu biz mi icat ediyoruz? Tüm bunlar, romanın kurgusunu
oluşturan ana eksen etrafında dönen sorular. Bu ana ekseni kuran sorularda
merkeze duran ise Mazi İmha Merkezi. Ayrıldığı sevgilisini unutmak için gittiği
bu merkezde yaşadıkları, roman boyunca Feribe’nin zihninde dönüp duranların
merkezi oluyor.
Bu
noktada Feribe’nin de romanda “Hayri İrdal’ın askerleriyiz!” haykırışıyla
karşılık bulan Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”ne, Borges’e ve
Kafka’ya bir selam gönderiyor yazarımız. Bu selamın son derece başarılı olduğu
da bir gerçek. Mazi İmha Merkezi, insanların sadece acılarını değil
yalnızlıklarını da unutmak istedikleri bir yer. Kendileriyle karşılaşmaktan
korktukları dış dünyaya karşı yeni bir kalkan kuşanıp, kabuk bağlayıp
güçlenebileceklerini düşündükleri bir “merkez”, kısaca “MİM”.
Bir
bankada çalışan, çocuksuz ama anlayışlı bir kocaya sahip, rutinleriyle yaşayan,
sonrasında buna bir sevgili ekleyip kocasını aldatan ve sevgilisi tarafından
terk edilince acısını unutmaya çalışan bu orta sınıf kadını, acıyla baş etmek
için gittiği merkezde unutmak istediği kadar hatırlıyor da. Fakat hiçbir zaman
aşk acısına katlamadığını düşündüğü, unutması gerektiği için geldiği bu yerde
halihazırda sıkıcı bir hayat yaşadığını da sık sık dile getirmeden edemiyor.
Dile getirmediği ise yalnızlığı. Acılar o kadar üstüne çökmüş ki yalnızlığından
kurtulmayı bile düşünememiş. Kurumların hayatımızda işgal ettikleri yerler,
hayatımızı iyileştireceklerini düşünürken karabasana çevirmeleri, ama her
şeyden önce kurumsallaşmış olmaları… Her gittiğimizde hep ama hep aynı “MİM”i
yaşadığımız yerler. Buralardan kendimizi güçlendirerek çıkmak varken unutmak
neden? Hatırlayıp baş etmek varken kaçmaya sebep ne?
Feribe,
aşk acısından yaşamının derin kuyularına inen bir yolculuğa çıkıyor “Unutma
Dersleri”nde. Hayatının hatırlamadığı bölümleri gibi çalıştığı bankada başına
gelenler de hayat başımıza gelenler midiri sürekli canlı tutuyor okurun
zihninde. Nitekim romanın sonunda bize çok başka bir yerden seslenen Feribe,
roman boyunca bir sarmal gibi etrafımızı kaplayan sorulara cevaplarla çıkıyor
karşımıza. “Dibe çökmüş” sözcükler anlam bulup su yüzüne çıkıyor yeniden.
Unutmak,
affetmek, affetmemek, hayatın hata gibi bir kelime oyununa dönüşüvermesi,
güzelliği, kendini bulmak…
“Unutma
Dersleri” tüm bunlar üzerine, ama en çok hayat üzerine düşünen, konuşan,
yaşayan bir roman. Nermin Yıldırım harika bir iş çıkarmış!
Bu yazı için bkz. ”, İstanbul
Art News (Edebiyat),sayı: 6, Nisan 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder