11 Mayıs 2015 Pazartesi

DİBE ÇÖKEN SÖZCÜKLER: UNUTMA DERSLERİ- Nermin Yıldırım'ın Unutma Dersleri Üzerine-


DİBE ÇÖKEN SÖZCÜKLER: UNUTMA DERSLERİ

Unutma Dersleri

Nermin Yıldırım, son dönem edebiyatımızın iyi kalemlerinden. Çok kendine has bir üslubu var Nermin Yıldırım’ın. Son romanı “Unutma Dersler” bu üslubu devam ettiren ama ona yeni özellikler de ekleyen bir eser.
Hafızanın hayatımızda oynadığı rol, bir şeyleri nasıl hatırladığımız, hatırlamak istemediklerimizi dışlamak, hatıralarımızı aktarırken ortaya koyduğumuz kurgu… Bunların hepsi Nermin Yıldırım edebiyatının olmazsa olmazları arasında… Kurgu-bellek ve aktarımı arasındaki bu ilişkiye “Unutma Dersleri”nde bir de izlenim/izlenme eklenmiş. Bunda ise öncelikle yazarın romanda ortaya koyduğu dil önemli bir rol üstleniyor.
“Unutma Dersleri”nde yazar, okurla konuşur hatta dertleşir bir dil kurmuş. Romanın başkahramanı Feribe doğrudan okura seslenerek tüm hikâyesini birinci ağızdan, araya yazarın kendisini hiç koymadan anlatıyor. Baştan beri bize anlatacağı kocaman bir hatırası olduğunu bize söyleyen bu kahramanı aktarırken yazar, yaşadıklarını bize anlatırken çoğul bir dil kullanmayı da ihmal etmiyor. Buradaki çoğulluktan kastım Feribe’nin başına gelenleri, duygu durumlarını ve yargılarını anlatırken şarkı sözlerinden, eski deyimlerden, sokak argosundan vb. birçok unsurdan faydalanarak, tüm bu faydalandıklarını uygun ortamlarda kendi diline mal ederek yapması.
Üniversite bitirmiş, orta sınıf bir kadının yolunda giden hayatına arada sırada binmek zorunda kaldığı toplu taşıma aracı olan otobüs gibi oradan buradan sızıveren bu cümleler Feribe’nin diline çoğulluk kazandırırken bir yandan onda hem kadın hem erkek kahraman sesi duymamızı aynı anda sağlayıveriyor. Bunu en çok Mazi İmha Merkezi’nde bulunduğu zamanlardaki içsesinde ve destek için konuştuğu Mehpare’yle sohbetlerinde görüyoruz. Tabii burada kadın kadına bir sohbette bir erkek sesi nasıl var olabilir gibi bir itiraz getirilebilir. Buna verilecek bir sürü cevap olmasına rağmen Mehpare’nin hiç görmediği, ısmarlama bir arkadaş olduğu ve hatta ses değiştirebilen, insanlara istedikleri seslerle hitap edebileceklerini sağlayan teknolojie sahip bir kurum çalışanı olarak başkahramanımızı aradığını söylemek en başta gelenlerden biri olur. Çünkü bu kadınca sohbet tamamen ısmarlama, dahası satın alınmış bir dertleşmeden ibarettir.
Romanın dilindeki bu çoğulluk romandaki sağlam kurguyla birlikte ele alındığında doğrudan “Unutma Dersler”’nin yapısının da temel taşlarından biri. Hatırlamanın insan hayatındaki yeri, hatırlamanın ne olduğu, unutmanın kurtuluş mu mutluluk mu yoksa azap mı olduğu vb. gibi pek çok sorularla iç içe bulunan romanda, başkahramanımızın yaşadıkları, bu soruların her birinin teker teker gündeme getirip sonrasında bunların hepsini tartışmaya açıyor. Feribe’nin bize anlattıkları ne kadar doğru? Feribe anlattıklarından ne kadarını hatırlıyor? Feribe neden unutmak istiyor? Feride unutmayı başarabilir mi? Unutmak başımıza gelen bir şey mi yoksa onu biz mi icat ediyoruz? Tüm bunlar, romanın kurgusunu oluşturan ana eksen etrafında dönen sorular. Bu ana ekseni kuran sorularda merkeze duran ise Mazi İmha Merkezi. Ayrıldığı sevgilisini unutmak için gittiği bu merkezde yaşadıkları, roman boyunca Feribe’nin zihninde dönüp duranların merkezi oluyor.
Bu noktada Feribe’nin de romanda “Hayri İrdal’ın askerleriyiz!” haykırışıyla karşılık bulan Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”ne, Borges’e ve Kafka’ya bir selam gönderiyor yazarımız. Bu selamın son derece başarılı olduğu da bir gerçek. Mazi İmha Merkezi, insanların sadece acılarını değil yalnızlıklarını da unutmak istedikleri bir yer. Kendileriyle karşılaşmaktan korktukları dış dünyaya karşı yeni bir kalkan kuşanıp, kabuk bağlayıp güçlenebileceklerini düşündükleri bir “merkez”, kısaca “MİM”.
Bir bankada çalışan, çocuksuz ama anlayışlı bir kocaya sahip, rutinleriyle yaşayan, sonrasında buna bir sevgili ekleyip kocasını aldatan ve sevgilisi tarafından terk edilince acısını unutmaya çalışan bu orta sınıf kadını, acıyla baş etmek için gittiği merkezde unutmak istediği kadar hatırlıyor da. Fakat hiçbir zaman aşk acısına katlamadığını düşündüğü, unutması gerektiği için geldiği bu yerde halihazırda sıkıcı bir hayat yaşadığını da sık sık dile getirmeden edemiyor. Dile getirmediği ise yalnızlığı. Acılar o kadar üstüne çökmüş ki yalnızlığından kurtulmayı bile düşünememiş. Kurumların hayatımızda işgal ettikleri yerler, hayatımızı iyileştireceklerini düşünürken karabasana çevirmeleri, ama her şeyden önce kurumsallaşmış olmaları… Her gittiğimizde hep ama hep aynı “MİM”i yaşadığımız yerler. Buralardan kendimizi güçlendirerek çıkmak varken unutmak neden? Hatırlayıp baş etmek varken kaçmaya sebep ne?
Feribe, aşk acısından yaşamının derin kuyularına inen bir yolculuğa çıkıyor “Unutma Dersleri”nde. Hayatının hatırlamadığı bölümleri gibi çalıştığı bankada başına gelenler de hayat başımıza gelenler midiri sürekli canlı tutuyor okurun zihninde. Nitekim romanın sonunda bize çok başka bir yerden seslenen Feribe, roman boyunca bir sarmal gibi etrafımızı kaplayan sorulara cevaplarla çıkıyor karşımıza. “Dibe çökmüş” sözcükler anlam bulup su yüzüne çıkıyor yeniden.
Unutmak, affetmek, affetmemek, hayatın hata gibi bir kelime oyununa dönüşüvermesi, güzelliği, kendini bulmak…
“Unutma Dersleri” tüm bunlar üzerine, ama en çok hayat üzerine düşünen, konuşan, yaşayan bir roman. Nermin Yıldırım harika bir iş çıkarmış!

 Bu yazı için bkz. ”, İstanbul Art News (Edebiyat),sayı: 6,  Nisan 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder