11 Mayıs 2015 Pazartesi

Algan Sezgintüredi’nin Kahraman Merkezli Anlatısı: Maktulün Şansı


 Algan Sezgintüredi’nin Kahraman Merkezli Anlatısı: Maktulün Şansı


Algan Sezgintüredi Türkçede polisiye edebiyatın önemli ve iyi kalemlerinden biri. Nitekim şimdiye kadar yazdığı serinin üç kitabı ile bunu çoktan kanıtlamış durumda. Katilin Şeyi, Katilin Meselesi, Katilin Uşağı ve Katilin Şahidi’nden sonra Maktulün Şansı ile serinin beşinci kitabına ulaştık. Kitapların isimlerinden de görüleceği üzere şimdiye kadar katil’i başlığa taşıyan yazarımız bu sefer maktul’ü başlığa taşımış ki bu durumun neden böyle olduğunu kitabı okuduğunuzda anlıyorsunuz.
Maktulün Şansı’nda Nezih Dağdelen ve Ortakları Özel Araştırma Ltd. Şti. Dedektiflik Bürosu’nun iki çalışanı Vedat Kurdel ve Tevfik Dağdelen bu sefer arkadaşları avukat Seyfo’nun kendilerinden yardım istemesi üzerine işe koyuluyorlar. Kitap baştan sona Vedat’ın gözünden, gözlemlerinden, çıkarımlarından ve hatalarından yola çıkarak okuyucuya sunuluyor. Dolayısıyla aslında her şey onun imbiğinden süzülerek bizlere geliyor. Burada Algan Sezgintüredi’nin oldukça zekice bir anlatım tarzı bulduğunu itiraf etmek gerek. Kendisi, ortağı Tevfik ya da onun ifadesiyle Tefo’ya göre daha sıradan, ayrıntıları görme konusunda her ne kadar onun kadar becerikli olmasa da anlatma konusunda ondan daha becerikli olduğunu bu şekilde bize gösteriyor. Diğer taraftan romanda konuşmaların olduğu kesimde sadece Tefo’nun Armağan ile konuşma sahnesinde ve romanın sonunda Seyfo ile konuşmalarında bir imbikten geçirme söz konusu değil. Burada konuşmalar kahraman tarafından değil, müdahalesiz bir şekilde yazar tarafından okura sunuluyor. Romanda Vedat’ın içsesi de iki yerde ortaya çıkıyor ama bu içses kafası karışmış kahramanımıza pek de ilaç olmuyor, bu yüzden de gelmesi ile gitmesi bir oluyor. Zaten bu içsesin ortaya çıktığı yerlerde de daha önce sözünü ettiğim konuşmanın, kahramanın müdahalesi olmadan yazarın gözünden okura aktarılması gibi bir durum söz konusu değil. İçses de kahramanın müdahalesiyle karşılaşıyor. Bu anlatım tekniğinde alay, belirleyici bir unsur. Vedat’ın bazı nesnelerin isimlerini hatırlayamaması, insanlarla konuşmaları sırasında aslında onlar hakkında ne düşündüğüne dair cümleler, memleketin haline dair veryansınları, sevgilisine dair düşünceleri, “aynı lazımlığa” yaptıklarını söylediği kardeşten ötesi Tefo’nun yaşamıyla ilgili anlattıkları… Hepsi bu alaycı anlatının bir parçasını oluşturuyorlar. Diğer taraftan bu anlatının bir diğer rolü, okuru metnin içine çekmekteki ustalığı. Yazar, serinin beşinci kitabı olmasına rağmen, kendisi ve Tefo hakkında bize çok fazla bilgi vermeden, bu imbikten süzülen kahraman merkezli anlatım şekliyle kendileri hakkındaki bilgileri her tarafa yaymayı oldukça iyi beceriyor. Yine, bu şekilde romandaki asıl ipuçlarından da bizi fark edilmeyecek bir şekilde uzaklaştırıp ayrıntılarla uğraştırırken, okur olarak bu uzaklaştırmayı anlamamamızı da mümkün kılıyor. Kısacası, bu anlatım tarzıyla Algan Sezgintüredi’nin oldukça iyi bir iş çıkardığını belirtmek gerek.
Kahraman merkezli bu anlatım tarzı, polisiye romanın kendi anlatısıyla bir alayı da beraberinde getiriyor. Burada iki kahraman var ve anlatıcı Vedat, fakat Vedat ile Tefo arasında, Holmes ve Watson ilişkisinde olduğu gibi bir ilişkiden bahsetmek mümkün değil. Neden? Öncelikle buradaki ilişkide Tefo da Vedat da her ne kadar Vedat, zeki olanın Tefo olduğunu söylese de meslekî tecrübenin kattıklarıyla farklı alanlarda uzmanlaşmışlar. Tefo, ayrıntıları görme konusunda ustayken Vedat da insanları dinleme ve yanıltma konusunda uzman. Dolayısıyla ikisi birbirini tamamlar nitelikte bir halleri var. Oysa Watson ve Holmes ilişkisinde birbirini tamamlamaktan ziyade Watson, Holmes’ün okura aktarmak istediklerinin bir temsilcisi olarak ortaya çıkıyor. Bu eşitsiz ilişki Sezgintüredi’nin romanında kahraman merkezli, konuşmalar ve hatta içses dahil kahramanın imbiğinden süzülerek okura aktarıldığında eşit bir ilişki halini alıyor. Yazarın romanında anlatıcıyı bu şekilde konumlandırması bir konuşma edasını da beraberinde taşıdığından okurun metne daha hızlı bir şekilde nüfuz etmesini de sağlıyor.
Maktulün Şansı’nın başında yer alan Antre bölümü ayrıca üzerinde durulmaya değer bir bölüm. Agatha Christie’nin kitaplarında olayın geçtiği yeri kimi zaman planlarla gösterdiği kimi zaman da kahramanlarını tek tek birbirleriyle ilişkileriyle daha kitabının başında okurla tanıştırdığı bölümlerin tersine şiir(imsi) şeklinde yazılmış bu giriş bölümü, hem okurda ne ile karşılaşacağına dair bir merak uyandırıyor hem de kitabın anlatımına dair bir hazırlık niteliği taşıyor.
Romanımızın kahramanları Vedat ve Tefo, çocukluktan beri arkadaşlar, yedikleri, içtikleri ayrı gitmiyor. Katilin Şey’inde 35 yaşında, bir işte karar kılamamış Vedat’ın Tefo ile çalışmaya başlamasıyla gelişen ve diğer üç serüvende birlikte olan kahramanlarımız bu kitapta 40’lı yaşlarına erişmişler. Tefo, çoluk çocuk sahibi, Vedat ise bürolarının sekreteri Nilgün ile yaklaşık üç aydır birlikte. Romanda birbiriyle bağlantılı iki olay var. Arkadaşları Seyfo’nun eski bir arkadaşının oğlunun kaybolması ile kaybolan bu çocuğu araştırırken ortaya çıkan başka bir kayıp vakasının akıbeti kesişiyor. Sonun da ise olay, soruşturmalar, takipler ve tahminler sonucunda belirli anlamlarda açığa kavuşturuluyor. Fakat olayın giderek derinleşmesi, bir başka olayın daha işin içine girmesiyle romandaki gerilim giderek artıyor. Vedat ve Tefo’ya yardım eden eski hırsızlık çetesi mensubu Necmi ve arkadaşları izledikleri kişilere dair verdikleri ayrıntılarla onların işlerini kolaylaştırıyorlar. Diğer taraftan işin içine karışan özel harekat emeklisi baba ve polisin bile kolunun uzanamayacağı birtakım unsurların ortaya çıkmasıyla Vedat ve Tefo kadar okurun da merakı artıyor. Romanda, birbiriyle bağlantılı iki olay, bu iki olayın birbiriyle bağlantısı kadar, kayıp genç vakasının araştırılması da okurda merak unsurunun hep canlı kalmasını sağlıyor. Romana eski, yeni arkadaşlar kadar ulaşılan bilgiler sonucunda yapılan sorgulamalarla çok sayıda kahramanın girmesi de bu merak unsurunu perçinliyor, çünkü bir taraftan ne olduğunu merak ederken bir taraftan da kişilerin ne anlatacağını merak ediyorsunuz. Tabii her şey Vedat’ın gözünden ve konuşma edasıyla aktarıldığından onun neler düşüneceği, öğrendiklerini nasıl değerlendireceği de merak ettikleriniz arasında yer alıyor. Bu bağlamda Sezgintüredi’nin romanındaki kahraman merkezli anlatının işlevlerinden birinin bu merak unsuru canlı tutmak olduğunu da belirtmek gerek.
Sezgintüredi’nin romanında yarattığı Vedat tiplemesi, tıpkı serinin diğer kitaplarında olduğu gibi yine sıradan ama tabii giderek özel dedektiflik konusunda ehlileşen birine dönüşüyor. Bu ehlileşmeye rağmen kişiliğindeki vurdumduymazlığın da bir parçası olsa gerek içindeki amatör ruhun verdiği heyecan hiç kaybolmuyor. Bu da onu oldukça sahici ve bir o kadar da tanıdık kılıyor.
Maktulün Şansı, ilginç anlatım tekniği, alaycı üslubu ve sahiciliğiyle Türkçede polisiyeye ayrı bir zevk katan, her polisiyeseverin ilgiyle okuyacağı bir eser....

Algan Sezgintüredi, Maktulün Şansı, April Yayınları, 269sy.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder