Algan
Sezgintüredi’nin Kahraman Merkezli Anlatısı: Maktulün Şansı
Algan
Sezgintüredi Türkçede polisiye edebiyatın önemli ve iyi kalemlerinden biri. Nitekim
şimdiye kadar yazdığı serinin üç kitabı ile bunu çoktan kanıtlamış durumda.
Katilin Şeyi, Katilin Meselesi, Katilin Uşağı ve Katilin Şahidi’nden sonra
Maktulün Şansı ile serinin beşinci kitabına ulaştık. Kitapların isimlerinden de
görüleceği üzere şimdiye kadar katil’i başlığa taşıyan yazarımız bu sefer
maktul’ü başlığa taşımış ki bu durumun neden böyle olduğunu kitabı okuduğunuzda
anlıyorsunuz.
Maktulün
Şansı’nda Nezih Dağdelen ve Ortakları Özel Araştırma Ltd. Şti. Dedektiflik
Bürosu’nun iki çalışanı Vedat Kurdel ve Tevfik Dağdelen bu sefer arkadaşları
avukat Seyfo’nun kendilerinden yardım istemesi üzerine işe koyuluyorlar. Kitap
baştan sona Vedat’ın gözünden, gözlemlerinden, çıkarımlarından ve hatalarından
yola çıkarak okuyucuya sunuluyor. Dolayısıyla aslında her şey onun imbiğinden
süzülerek bizlere geliyor. Burada Algan Sezgintüredi’nin oldukça zekice bir
anlatım tarzı bulduğunu itiraf etmek gerek. Kendisi, ortağı Tevfik ya da onun
ifadesiyle Tefo’ya göre daha sıradan, ayrıntıları görme konusunda her ne kadar
onun kadar becerikli olmasa da anlatma konusunda ondan daha becerikli olduğunu
bu şekilde bize gösteriyor. Diğer taraftan romanda konuşmaların olduğu kesimde
sadece Tefo’nun Armağan ile konuşma sahnesinde ve romanın sonunda Seyfo ile
konuşmalarında bir imbikten geçirme söz konusu değil. Burada konuşmalar
kahraman tarafından değil, müdahalesiz bir şekilde yazar tarafından okura
sunuluyor. Romanda Vedat’ın içsesi de iki yerde ortaya çıkıyor ama bu içses
kafası karışmış kahramanımıza pek de ilaç olmuyor, bu yüzden de gelmesi ile
gitmesi bir oluyor. Zaten bu içsesin ortaya çıktığı yerlerde de daha önce
sözünü ettiğim konuşmanın, kahramanın müdahalesi olmadan yazarın gözünden okura
aktarılması gibi bir durum söz konusu değil. İçses de kahramanın müdahalesiyle
karşılaşıyor. Bu anlatım tekniğinde alay, belirleyici bir unsur. Vedat’ın bazı
nesnelerin isimlerini hatırlayamaması, insanlarla konuşmaları sırasında aslında
onlar hakkında ne düşündüğüne dair cümleler, memleketin haline dair
veryansınları, sevgilisine dair düşünceleri, “aynı lazımlığa” yaptıklarını
söylediği kardeşten ötesi Tefo’nun yaşamıyla ilgili anlattıkları… Hepsi bu
alaycı anlatının bir parçasını oluşturuyorlar. Diğer taraftan bu anlatının bir
diğer rolü, okuru metnin içine çekmekteki ustalığı. Yazar, serinin beşinci
kitabı olmasına rağmen, kendisi ve Tefo hakkında bize çok fazla bilgi vermeden,
bu imbikten süzülen kahraman merkezli anlatım şekliyle kendileri hakkındaki
bilgileri her tarafa yaymayı oldukça iyi beceriyor. Yine, bu şekilde romandaki
asıl ipuçlarından da bizi fark edilmeyecek bir şekilde uzaklaştırıp
ayrıntılarla uğraştırırken, okur olarak bu uzaklaştırmayı anlamamamızı da
mümkün kılıyor. Kısacası, bu anlatım tarzıyla Algan Sezgintüredi’nin oldukça
iyi bir iş çıkardığını belirtmek gerek.
Kahraman
merkezli bu anlatım tarzı, polisiye romanın kendi anlatısıyla bir alayı da
beraberinde getiriyor. Burada iki kahraman var ve anlatıcı Vedat, fakat Vedat
ile Tefo arasında, Holmes ve Watson ilişkisinde olduğu gibi bir ilişkiden
bahsetmek mümkün değil. Neden? Öncelikle buradaki ilişkide Tefo da Vedat da her
ne kadar Vedat, zeki olanın Tefo olduğunu söylese de meslekî tecrübenin
kattıklarıyla farklı alanlarda uzmanlaşmışlar. Tefo, ayrıntıları görme
konusunda ustayken Vedat da insanları dinleme ve yanıltma konusunda uzman.
Dolayısıyla ikisi birbirini tamamlar nitelikte bir halleri var. Oysa Watson ve
Holmes ilişkisinde birbirini tamamlamaktan ziyade Watson, Holmes’ün okura
aktarmak istediklerinin bir temsilcisi olarak ortaya çıkıyor. Bu eşitsiz ilişki
Sezgintüredi’nin romanında kahraman merkezli, konuşmalar ve hatta içses dahil
kahramanın imbiğinden süzülerek okura aktarıldığında eşit bir ilişki halini
alıyor. Yazarın romanında anlatıcıyı bu şekilde konumlandırması bir konuşma
edasını da beraberinde taşıdığından okurun metne daha hızlı bir şekilde nüfuz
etmesini de sağlıyor.
Maktulün
Şansı’nın başında yer alan Antre bölümü ayrıca üzerinde durulmaya değer bir
bölüm. Agatha Christie’nin kitaplarında olayın geçtiği yeri kimi zaman
planlarla gösterdiği kimi zaman da kahramanlarını tek tek birbirleriyle
ilişkileriyle daha kitabının başında okurla tanıştırdığı bölümlerin tersine
şiir(imsi) şeklinde yazılmış bu giriş bölümü, hem okurda ne ile karşılaşacağına
dair bir merak uyandırıyor hem de kitabın anlatımına dair bir hazırlık niteliği
taşıyor.
Romanımızın
kahramanları Vedat ve Tefo, çocukluktan beri arkadaşlar, yedikleri, içtikleri
ayrı gitmiyor. Katilin Şey’inde 35 yaşında, bir işte karar kılamamış Vedat’ın
Tefo ile çalışmaya başlamasıyla gelişen ve diğer üç serüvende birlikte olan
kahramanlarımız bu kitapta 40’lı yaşlarına erişmişler. Tefo, çoluk çocuk
sahibi, Vedat ise bürolarının sekreteri Nilgün ile yaklaşık üç aydır birlikte.
Romanda birbiriyle bağlantılı iki olay var. Arkadaşları Seyfo’nun eski bir arkadaşının
oğlunun kaybolması ile kaybolan bu çocuğu araştırırken ortaya çıkan başka bir
kayıp vakasının akıbeti kesişiyor. Sonun da ise olay, soruşturmalar, takipler
ve tahminler sonucunda belirli anlamlarda açığa kavuşturuluyor. Fakat olayın
giderek derinleşmesi, bir başka olayın daha işin içine girmesiyle romandaki
gerilim giderek artıyor. Vedat ve Tefo’ya yardım eden eski hırsızlık çetesi mensubu
Necmi ve arkadaşları izledikleri kişilere dair verdikleri ayrıntılarla onların
işlerini kolaylaştırıyorlar. Diğer taraftan işin içine karışan özel harekat
emeklisi baba ve polisin bile kolunun uzanamayacağı birtakım unsurların ortaya
çıkmasıyla Vedat ve Tefo kadar okurun da merakı artıyor. Romanda, birbiriyle
bağlantılı iki olay, bu iki olayın birbiriyle bağlantısı kadar, kayıp genç
vakasının araştırılması da okurda merak unsurunun hep canlı kalmasını sağlıyor.
Romana eski, yeni arkadaşlar kadar ulaşılan bilgiler sonucunda yapılan
sorgulamalarla çok sayıda kahramanın girmesi de bu merak unsurunu perçinliyor,
çünkü bir taraftan ne olduğunu merak ederken bir taraftan da kişilerin ne
anlatacağını merak ediyorsunuz. Tabii her şey Vedat’ın gözünden ve konuşma
edasıyla aktarıldığından onun neler düşüneceği, öğrendiklerini nasıl
değerlendireceği de merak ettikleriniz arasında yer alıyor. Bu bağlamda
Sezgintüredi’nin romanındaki kahraman merkezli anlatının işlevlerinden birinin
bu merak unsuru canlı tutmak olduğunu da belirtmek gerek.
Sezgintüredi’nin
romanında yarattığı Vedat tiplemesi, tıpkı serinin diğer kitaplarında olduğu
gibi yine sıradan ama tabii giderek özel dedektiflik konusunda ehlileşen birine
dönüşüyor. Bu ehlileşmeye rağmen kişiliğindeki vurdumduymazlığın da bir parçası
olsa gerek içindeki amatör ruhun verdiği heyecan hiç kaybolmuyor. Bu da onu
oldukça sahici ve bir o kadar da tanıdık kılıyor.
Maktulün
Şansı, ilginç anlatım tekniği, alaycı üslubu ve sahiciliğiyle Türkçede
polisiyeye ayrı bir zevk katan, her polisiyeseverin ilgiyle okuyacağı bir eser....
Algan
Sezgintüredi, Maktulün Şansı, April Yayınları, 269sy.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder