Günü Kurtarmanın
Kahramanı: Dünyanın Leşleri
Suat
Duman son kitabı Dünyanın Leşleri ile karşımızda. Birbirinin devamı
niteliğindeki üniversite öğrencisi kahramanın yer aldığı Cinayet Mevsimi ve
Müruruzaman Cinayetleri’nden sonra bu kez ondan çok daha farklı, yeni bir
kahraman karşımıza çıkıyor.
Hapisten
yeni çıkmış, “belalı”sının elinden kurtardığı bir kadın ve onun etrafındaki
olayların anlatıldığı Dünyanın Leşleri’nde anlatının arka fonuna gezi olayları
da eşlik ediyor. Bu nokta önemli zira kahramanımız tesadüf eseri olayların
içine düşüyor ve romanın asıl olay örgüsü gezi olayları sebebiyle bir aksamaya
uğramıyor. Dolayısıyla gezi olayları romanda başat bir unsur olarak durmuyor,
olay örgüsü içinde ne kadar yer kaplaması gerekiyorsa o kadar yer kaplıyor.
Dünyanın
Leşleri’nin kahramanı hukuk fakültesi terk, ablasını darp ettiği için hapse
girmiş, belirli bir işte sabırlı bir şekilde çalışmak yerine günü ve kendisini
kurtarma peşinde, dünyanın hallerini çok da fazla takmayan, fakat karşısına
fırsatlar çıktığında bunları değerlendirme isteği kadar kendine has bir gurur
anlayışına da sahip, deyim yerindeyse serseri bir tip. Bu tip bana Peyami
Safa’nın Server Bedi takma adıyla yazdığı romanlardan biri olan Hey Kahpe
Dünya’nın kahramanını hatırlattı. İyi ve varlıklı bir ailede büyüyen bir
çocuğun kendisine verilen değerleri reddedip sokaklarla tanışmayı ve sokakların
ona bir hayat bahşetmesini tercih etmesi gibi Dünyanın Leşleri’nin kahramanı da
hukuk fakültesi bitirip gündelik hayatın sıkıcı atmosferinin çarklarında dönmek
yerine bir nevi içinden geleni yapmanın peşine düşerek benzer bir yol izliyor.
Roman
boyunca her şey bize kahramanımızın gözünden anlatılıyor. Kimi zaman onun
zihninden geçenleri de görebiliyoruz ama bu zamanlar sınırlı. Zihninden
geçenlerin ortaya çıktığı yerlerde kendine dair düşünmeler ve akıl
yürütmeleriyle karşılaşıyoruz. Aslında roman, akıl yürütmelerden çok hızla devam
eden bir olaylar silsilesinin arka arkaya başka başka karakterler tarafından
kahramanımıza aktarılması şeklinde ilerliyor. Dolayısıyla olay örgüsü içeriden
görüşle örülmesine rağmen bu görüşü destekleme yolu olarak romandaki diğer
karakterlerin konuşmasının onda yarattığı izlenimlerden yararlanılmış. Bu
şekilde sadece tek bir anlatıcı karakter kullanımının yarattığı bakış açısı
darlığının yerine okurlara yeni pencereler açmak hedeflenmiş gibi görünüyor.
Kurgu
oldukça hızlı bir şekilde ilerlerken karşımıza kahramanımızın sevgilisi
Nina’nın eski belalısının çıkmasıyla olayların birden yön değiştirmesi söz
konusu oluyor. Tam da bu noktada bana kurguda bir aksaklık var gibi geldi.
Belalının ortaya çıkışının bir tesadüf
olması, öncesinde Nina’nın başlatıcısı olduğu olay örgüsünün devamını sağlama
görevinin dışına çıkan bir görev üstleniyor. Elde edilen hard disk’in bu belalı ve
arkadaşlarına bırakılması da olaydaki tesadüf unsurunu ortadan kaldırmaya
yönelik bir girişim olarak yer alsa da bunu tam olarak sildiğinden bahsetmek
biraz zor.
Kahramanımızın
ablasını darp etme sonucu hapse girmesine paralel olarak onu karakolda döven
iki polisin peşine düşmesi var. Bu polislerden biriyle bir kere ikisiyle bir
arada ise bir kez gezi parkı olayları sırasında karşılaşıyor. Polislerden
intikam almak ya da daha doğrusunu söylemek gerekirse kendisine yapılanı
onlarda yaşatmak için çabalar veren kahramanımız sonunda bu isteğini
gerçekleştiremiyor.
Polisiyelerde
başkahramanı yakından tanıtmak için asıl olay örgüsünün içinde ikincil olay
örgüleri üretilir. Burada gezi olayları ve polisleri yakalama asıl olay
örgüsünün yanında başkahramanı daha yakından tanıtmak için kullanılan unsurlar.
Bunlardan ikincisi, polisleri bulma ve cezalandırma, kurguda sadece
başkahramanı daha yakından tanıtmak gibi bir işlevi üstlenmiyor, ayrıca asıl
olay örgüsünde başat bir unsura da yine tesadüfen dönüşüveriyor. Polislerden
birinin Nina’nın apartmanından çıkarken görülmesi bunun ispatı. Ayrıca baştan
beri kahramanımızın bu polislere dair anıları ve onları yakalama arzusu da
böylece bir süre sonra asıl olay örgüsünde de bir rol üstleneceklerine dair biz
okurları hazırlıyor. Romanda merak unsuru her zaman canlı tutulmuş ve bu
karakterin çizimindeki gerçekçiliği güçlendirme konusunda da işlevsel bir unsur
olmuş. Çünkü kahramanı da sayfalar ilerledikçe tanıyoruz, olayların gelişimiyle
birlikte ona dair bilgilerimi de giderek artıyor.
Suat
Duman’ın kahramanı eril özellikleri ortaya çıkarılmış, gündelik hayatın dayatmalarına
karşılık kendi istediği hayatı kurmaya çalışan, neredeyse bencil bir tip. İstediği
tek şey var: Hayatında ne yaşamak istediğinin kendi elinde olduğunu bilmek. Bu
kahraman, yazımın başında da belirttiğim gibi Suat Duman’ın daha önceki
kahramanından çok farklı. İlkinin naifliği burada yerini kurnazlığa bırakmış.
Diğer kahramanın doğrudan politik bir karakter olarak çizilmesine karşılık
burada bizzat hayatın kendisine bakışıyla minör politika alanından seslenen bir
karakter çizilmiş. Bu karakter yeni bir polisiye dizinin habercisi olabilir ve
umarım olur. Suat Duman’dan yeni bir polisiye okumayalı epey olmuştu, sonrakine
bu kadar beklemeyeceğimizi umut ederek, yeni kahramanına bol şanslar diliyorum.
Bu yazı,
Cumhuriyet Kitap dergisinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder